Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

İki Hayat

Şimdi önümüzdeki bu iki tabloya bakalım: Bir tarafta tamamen kişisel mutluluğun küçük önemsiz şeylerine, ucuz hesaplarına, bütün biçimleriyle sefalete adanmış çaba ve mücadelelerin uzun, küt kaydını ihtiva eden kitlelerin hayatı, bu hedeflere ulaşılır ulaşılmaz her taraftan can sıkıntısının taciz edip durduğu (daha doğrusu tasallutundan kurtulamadığı) ve insanın yüzüstü bırakıldığı ve işte bu yüzden heyecanın vahşi ateşiyle yeniden bir başka hareket biçimiyle uyarılmadıkça iflah olmayacak bir hayat. Diğer tarafta düşünce bakımından zengin, hayat ve anlam dolu bir yaşam süren, onlara kendisini verecek vakit bulduğu her fırsatta derhal kıymetli ve değerli amaçlarla meşgul olan, en soylu hazzın kaynağını kendi içinde taşıyan, yüksek bir zihni kudret düzeyine sahip bir insan. Harici müşevviklerden yahut uyarıcılardan gereksinim duyduğu şey tabiatın eserlerinden, ve insanlığın durumunu ve bütün çağların ve ülkelerin büyüklerinin arkalarında bıraktıklarını düşünmekten gelir ki, bu sözünü ettiklerimizi sadece bunlar anlayıp, onlarla aynı hissiyatı paylaşabilecekleri için, eksiksiz biçimde ancak bu tür insanlar tarafından değerlendirilirler. Ve dolayısıyla bu bütün çağların ve ülkelerin büyükleri gerçekten sadece bunlar için yaşamıştır; onların hitap ettikleri sadece bunlardır; kalanı gerek onları gerekse onların takipçilerini ancak yarım yamalak anlayabilen tesadüfi dinleyicilerden başka bir şey değildir.

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

İlerleme kaçınılmaz değildir

Şu anda sadece bu öncüllerimden ahlaki ve siyasi sonuçlar çıkarmak istiyorum. İlk sonuç, her türlü biçimiyle Aydınlanma'nın vazettiğinin tersine, ilerlemenin hiç de kaçınılmaz olmadığıdır. Ama bu yüzdenilerlemenin imkânsız olduğunu kabul ediyor da değilim. Dünya son birkaç yüzyılda ahlaki açıdan ilerlememiştir, ama ilerleyebilirdi.

 


Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Modern dünya sistemi, ölümcül bir krizdedir

Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısı, yirminci yüzyılda gördüğümüz her şeyden daha güç, daha düzen bozucu, ama aynı zamanda daha açık olacak bence. Bunu, hiçbirini burada tartışamayacağım üç öncülden yola çıkarak söylüyorum.

Birinci öncül şu: Bütün sistemler gibi tarihsel sistemler de ölümlüdür. Bir başlangıçları, uzun bir gelişmeleri ve dengeden uzaklaşıp çatallanma noktalarına ulaştıkça yaklaştıkları bir sonları vardır.

İkinci öncül, bu çatallanma noktalarında iki şeyin geçerli olduğudur: Küçük girdiler büyük çıktılar yaratır (oysa sistemin normal gelişme zamanlarında, büyük girdiler küçük çıktılar yaratır) ve bu tür çatallanmaların sonucu bünyevi olarak belirsizdir.

Üçüncü öncül ise modern dünya sisteminin, tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiş olduğu ve varlığını elli yıl daha sürdürmesinin pek muhtemel olmadığıdır. Gelgelelim, sonucu belirsiz olduğu için, sonuçta ortaya çıkacak sistemin şu an içinde yaşadığımız sistemden daha iyi mi yoksa daha kötü mü olacağını bilmiyoruz, ama geçiş döneminde ortaya sürülen peyler son derece yüksek, sonuç son derece belirsiz ve küçük girdilerin çıkacak sonucu etkileme yeteneği son derece büyük olduğu için, geçiş döneminin ağır sorunlarla dolu korkunç bir dönem olacağını biliyoruz.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

Enformasyonun yumuşak ve sıvı akışkanlığı

İnsanlığın her üretim biçimine geçişi daha hızlı ve zorlu bir süreç olmuştur. Yüz binlerce yıl toplayıcılık, on binlerce yıl avcılık yapan insan türü ve öncülleri, büyük dönüşümler getiren tarıma birkaç bin yılda geçebilmiştir. Neolitik Devrim başladıktan yaklaşık beş-altı bin yıl sonra artık bir tarım uygarlığının dünya çapındaki yaygınlığından söz edebiliriz. Ticaretin egemen üretim biçimi olması yaklaşık dört yüz yıl kadar sürmüştür. Ticaretin ileri aşaması olan sanayi uygarlığı, çok köklü üretim biçimi, örgütlenme ve değerler dönüşümü gerektirirken, bu kapsamın aksi yönünde, ona uyum sağlamak için, insanlara, özellikle emekçi kitlelerine çok az zaman tanımıştır. Sanayi uygarlığı, o güne dek insan türünün keşfettiği ve yaşam biçimi olarak benimsediği doğayla az ya da çok bütünleşik üretim süreçlerine oranla ciddi bir tarihsel kopuşu oluşturur. Oysa tarımın dünyasına ayarlanmış değerler, ahlâk, anlam şemaları aynı hızda değişememişlerdir. Bizatihi toplumbilimin özerk bir bilim dalı olarak yükselişi, bu fazla hızlı geçişin yarattığı toplumsal sorunları özgün yöntembilim çerçevesinde anlama çabasının sonucudur. Nihayet enformasyon toplumuna geçiş, yalnızca birkaç on yıl içinde gerçekleşmiştir. Bir üretim biçimini terk edip bir diğerine doğru evrimleşmek, yalnızca maddi koşulların değişmesi değil, bütün bir anlam dünyasının sökülüp yerine yenisinin inşa edilmesidir. Ancak sorun bu yeniden inşanın, üretim biçiminin maddi boyutunda olan kadar hızlı gerçekleşememesidir. Her üretim biçimi bir öncekinden hızlı bir geçişi gerektirmiştir. Böylece her üretim biçimi değişmesi, git gide daha travmatik izler bırakan bir toplumsal çalkantı hali doğurmuştur. Günümüzün karmaşık, akışkan, parçalı gerçekliğinin matrisini oluşturan enformasyon rejimi, yalnızca bir ekonomik süreç değildir; yeni ve katılığını koruyamayan değerler, olgular ve toplumsallaşma biçimlerini içeren yeni bir örgütlenme kipidir. Sanayinin gerektirmiş olduğu katı biçimler, yerlerini enformasyonun yumuşak ve sıvı akışkanlığına terk etmektedirler. Gerçeklik kavramı ve deneyimi, insanlık tarihinde ilk kez bölünmüştür, Sanal deneyim yeni bir üretim ortamı sunarken, aynı zamanda yeni bir var oluş bağlamı inşa etmektedir. Sanal gerçekliğin akışkan ve plastik olgusallığı, bireyin artık çoğul bir kimlik deneyimini geliştirmesine olanak sağlamaktadır; kimlik katı bir aidiyet olmaktan ziyade bir strateji meselesi haline gelmiştir. Sürekli çözülen ve yeniden bileşen kimlikler söz konusudur. (McGuigan, 1992: 226) Kimlik stratejilerinin önemli bir katalizörü tüketim ekseninde toplumsallaşma biçim ve alanlarıdır. Tüketim eylemleri, artık önemli ölçüde, bir var oluş düzlemini çizmektedirler. Bu hızlı değişmenin sonucu toplumbilimin kurucu kavramlarından biri olan anomi, bireyselleşmeyi ve cemaatleşmeyi aynı anda çoğaltan bir hakikat rejiminin diyalektik salınımlarında çoğul ve karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Enformasyon toplumunda gözlemlendiği şekilde anomi, sanayi toplumunun katı aidiyet bağlamlarının nasıl ve ne yönde erimekte olduğunu açıklıkla ortaya koymaktadır. 

 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Budalalık

İnsanın içindekini dışarıdakine feda etmesi, sükunetinin, boş vaktinin, ve bağımsızlığının bütününü yahut büyük bölümünü, makam, mevki, şan şöhret, unvan ve ihtişam için kurban etmesi muazzam bir budalalık örneğidir.

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Tartışmamız lazım

Ben karanlık bir ormanın tam ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği konusunda yeterli netliğe sahip olmadığımıza inanıyorum. Bunu acilen hep birlikte tartışmamız gerektiğine ve bu tartışmaya gerçekten dünya çapında katılınması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu tartışmanın, bilgi, ahlak ve siyasetin her birini ayrı köşelere ayırabileceğimiz bir tartışma olmadığına da inanıyorum. "Belirsizlik ve Yaratıcılık" adlı giriş yazısında bu savı kısaca dile getirmeye çalıştım. Görülmemiş nitelikte çetin bir tartışma içine girmiş durumdayız. Ama meseleleri, onlardan uzak durarak çözemeyeceğimiz de bir gerçek.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2003
Yazılış Tarihi
1963
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayışığı Kitapları
Mütercimi
İhsan Durdu
Orijinal Adı
The Ordeal of Change

Eric Hoffer, Amerikalı bir toplum filozofuydu. 1902 yılında doğan Eric Hoffer, dokuz kitap yazdıktan ve Başkanlık Özgürlük Madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan Kesin İnançlılar ile üne kavuşan Hoffer, başarılı bir yazar olarak hayatını sürdürdü. 


Yedi yaşında bilinmeyen nedenlerle kör olan Hoffer'ın gözleri onbeş yaşında açıldı. Tekrar kör olma korkusuyla mümkün olduğu kadar kitap okumaya çalışan Hoffer, görme yetisini bir daha yitirmediği gibi, edindiği oburca okuma alışkanlığını sürdürdü ve kendi kendini eğitti. 

Güven Duygusu ve Şiddetli Tutku

Bütünüyle yeni bir şeye asla hazır ve elverişli olamayacağımız basit gerçeğinin kendine has bazı sonuçları vardır. Bu gerçek, köklü değişikliğe maruz kalan bir topluluğun, uyumsuz insanlardan oluşan bir topluluk olacağı anlamına gelir ki, uyumsuzlar bir tutku atmosferinde soluk alır ve yaşarlar. Güven duygusundan yoksunlukla aklın tutkulu hali arasında yakın bir ilişki vardır ve ileride gö­receğimiz gibi, şiddetli tutku kendine güvenin yerini alabilir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Modern ahlâk

“Ahlâk”, insanın düşünce, duygu ve eylemlerinin “doğru” ve “yanlış” arasındaki ayrımla ilişkili yönü olarak ayrıldıysa, bu, genel olarak modern çağın başarısıydı. “Yararlılık”, “hakikat”, “güzellik”, “uygunluk" gibi, insan davranışının bugün kesin bir şekilde ayrılan standartları arasında, insanlık tarihinin büyük kısmı boyunca pek az fark görüldü ya da hiçbir ayrım yapılmadı. Ender olarak uzaktan bakılan ve dolayısıyla üzerinde nadiren düşünülen “geleneksel” yaşam tarzında, her şey aynı önem düzeyinde gö­rülüyor. aynı doğru ve yanlış terazisinde Ölçülüyordu. Tüm veç­heleriyle, yolların ve araçların bütünlüğü, hiçbir insan iradesinin yada kaprisinin karşı çıkamayacağı güçler tarafından geçerli kılınmış gibi yaşanıyordu; yaşam bir bütün olarak İlahi yaralımın ürünüydü, İlahi takdirin gözetimindeydi. Özgür irade, varsa bile ancak -St.Augustine’in üzerinde durduğu ve Kilisenin elden geldiğince engellemeye çalıştığı gibi- yanlışı doğruya tercih etme özgürlüğüydü; yani Tanrı’nın emirlerini ihlal etmekti: Tanrı’nın buyurduğu şekliyle dünyanın yolundan ayrılmaktı; ve âdetlerden görünür bir şekilde sapan her şey bir ihlal olarak görülüyordu. Öte yandan, doğru yolda olmak bir seçim meselesi değildi: Tersine, se­çimden kaçınmak -âdet olmuş yaşam tarzını izlemek- anlamına geliyordu. Ancak bütün bunlar, geleneğin kontrolünün (sosyolojik deyişle, bireysel davranışa yönelik, dağınık olmakla birlikte, sıkı ve her yerde hazır ve nazır olan komünal gözetim ve yönetimin) giderek gevşemesiyle ve artan sayıda erkek ve kadının yaşamının yönlendirildiği, karşılıklı olarak özerk olan bağlamların artmasıyla birlikte; başka bir deyişle, bu erkeklerin ve kadınların, henüz verilmemiş ya da verilmiş ama eksik olarak verilmiş kimliklerle donatılmalarıyla - dolayısıyla bu kimlikleri “kurma” ve bu süreçte se­çimler yapma ihtiyacıyla karşı karşıya olan - bireyler konumuna gelmeleriyle- birlikte değişti.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Bilgelik ve Zenginlik

Descartes'ın durumunda olduğu gibi, harici koşullar bir insanın hayatının ve mutluluğunun efendisi olmasına el verecek kadar müsait olmalıdır; ya da Ekklesiastikos'da okuduğumuz gibi, "Bilgelik bir mirasla birlikte iyidir ve [onunla birlikte] güneşi görenlere kazanç getirebilir" Tabiatın ve talihin kendisine bilgelik saadetini bahşettiği adam, mutluluğun kendisinde barındırdığı kaynaklarını açık tutmaya büyük özen ve dikkat gösterecektir; bunun için bağımsızlık ve boş vakit zorunludur. Bunları elde etmek için o isteklerini mutedilleştirmeye (ölçülü hale getirmeye) ve kaynaklarını beslemeye çalışacaktır ve her şeyden evvel o başkaları gibi bedensel zevklerinden ötürü dış dünyaya bağlı olmayacağı için bunu isteyecektir. Dolayısıyla o makam mevki beklentileriyle veya kâr kazanç umuduyla yahut da hemcinslerinin takdir ve teveccühünü kazanma hevesiyle, kendisini kaba arzuların ve bayağı zevklerin köleliğine terk etmek gibi yanlış bir yola sapmayacaktır.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

İnancın bireyselleştirilmesi

Modern kavramı altında özetlediğimiz kültür bağlamı, ticaret ve sanayinin gerektirdiği temel değerler üzerine inşa edilmiştir. Ticaret, diğer bir deyişle değişimden sonra birikimsel bir artı-değer üreten düzen, varlığını sürdürebilmek için temel iki ilkeye gereksinim duyar: Serbestlik ve öngörülebilirlik.

Metalar arasında değişimin, yalnızca değişiliyor olmaktan kaynaklanan bir artı-değer üretebilmesi, feodal toprak düzenin sabit, yerel ve fevkalâde kısıtlı pazar sınırlarının çok daha fazla genişletilmesini gerektirmekteydi. Bu ise bir
ayrıcalıklar ve keskin hiyerarşiler toplamı olan feodal toplumun ne yetkeci örgütlenmesine, ne böyle bir eşitsizlik düzenini ideolojik olarak yeniden üreten din-gelenek ideolojik bağlamıyla uyumludur. O yüzden, ticaretin egemen
üretim biçimi haline dönüşmesi sürecinde, binyıllar boyu tarım toplumlarında toplumsal gündemin öncelikli bir maddesi olmayan özgürlük kavramı, kısa sürede felsefi temelleri inşa edilmeye başlanan bir talep haline dönüşmüştür.


Piyasanın eşitler arasında bir karşılaşma, değişimin serbest iradenin yöneliminde fikirlerin rekabeti olmadığı bir durumda birikim rejimi olanaksızdır. Ancak böyle bir serbesti halinin ideolojik olarak meşrulaşması için, tarım
toplumlarının örgütlenme biçimlerindeki en temel dayanaklardan birinin çözülmesi, din-devlet bütünleşmesinin bozulması gerekir. İnancın kolektif bir olgu olmaktan çıkıp bireye atfedilmesi, politikanın, ticaretin artı-değerini
kontrol etme ve (eşit olmayan şekilde) dağıtma aracı haline gelmesi, bireyin, cemaatin ve geleneklerin boyunduruğundan kurtulmasıyla mümkün olabilirdi. Seküler dünya anlayış, böyle bir temel gereksinim üzerinde gelişmiştir.


İnancı bireyselleştirmek, aynı zamanda bireyi bir irade birimi olarak tasavvur etmek anlamına gelir. Böylece en azından kuramsal-yasal olarak serbest olan piyasada, doğallaştırılmış ayrıcalıkların etkili olmadığı, eşitler arası bir rekabet mümkün olabilir. Ayrıca kapitalist birikim rejimin temeli olan yenilik gereksinimi, ancak bireyin bir özgür irade sahibi olabildiği toplumsal ortamda gerçekleşebilir.