Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

Öngörülebilir bir düzlem olarak dünya

Sanayi, geniş köylü kitlelerini cazibe merkezi olmaya başlayan kentlere yönelterek, köklü üretim ve yaşam biçimi değişikliklerini harekete geçirmiştir. Sanayi üretiminin temel olduğu bir toplumsal düzen, öncelikle hareketliliği, ilerlemeyi, yanlışlanabilir bilgi rejimini, merakı, keşfi erdem haline getirmiştir. Ancak bunun için, geleneğin ilişkileri zaman ve mekâna çivileyen boyunduruğundan kurtulup ölçülebilir bir doğa anlayışına varmak gerekli olmuştur. Sanayi üretimi, Dünya'nın öngörülebilir bir düzlem olarak tahayyül edildiği, bunun için de hesaplanabilir birimlere bölündüğü bir anlam şemaları bütünü oluşturmuştur.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Sebep Sonuç

Modernliğin gelişiyle birlikte tanrısızlaştıkları ve “dinsel dogmalar’a inançlarını yitirdikleri için insanların giderek bireysel dü­şünmeye. kendileriyle ilgilenmeye ve kendilerini önemsemeye baş­ladıklarından söz edildiğini sık sık işitiriz. Bu öyküye göre, modem bireylerin kendi kendileriyle meşgul olmaları sekülerleşmenin bir ürünüdür ve dinsel inancın yeniden canlandırılmasıyla ya da seküler olduğu halde, modern kuşkuculuğun saldırısına maruz kalarak yıpranmadan önce hemen hemen tam hâkimiyeti elinde bulunduran büyük dinlerinkine benzer kapsayıcılığa başarıyla sahip çıkacak bir düşünceyle onarılabilir. Aslında bağlantıları bunun tersi bir sırada görmek gerekir. Modern gelişmeler, erkekleri ve kadınları, hayatlarının parçalandığını, herbiri farklı bir bağlamda ve farklı edimbilgisine (progmatics) göre peşinde koşulması gereken, birbirine gevşek bir şekilde bağlı amaçlara ve işlevlere bölündüğünü gören bireyler durumuna ittiği içindir ki, birleştirici bir dünya görüşünü destekleyen “her şeyi kapsayıcı” bir düşüncenin amaçlarına iyi hizmet etmesi ve dolayısıyla hayallerini etkilemesi ihtimal dışı kalmıştır.

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Avrupa'da reform programlarının üç ana bileşeni

1848 ile 1917 arasında Avrupa'da, ../.. Reform programlarının üç ana bileşeni vardı. Birincisi, ihtiyatlı bir biçimde tanınan ama kapsamı düzenli olarak genişleyen seçme hakkıydı: Er ya da geç bütün yetişkin erkeklere (daha sonra kadınlara da) oy hakkı verildi. İkinci reform işyerlerinin durumunu düzelten yasaların çıkarılması ve çalışanların paylaşımın nimetlerinden yararlandırılması, yani sonradan "sosyal devlet" adını vereceğimiz şeydi. Üçüncü reform ise (tabii eğer burada doğru sözcük reformsa), büyük ölçüde zorunlu ilk öğretim ve (erkekler için) zorunlu askerlik hizmeti yoluyla ulusal kimliklerin yaratılmasıydı.


Türü
Roman
Sayfa Sayısı
102
Baskı Tarihi
Ocak 2020
ISBN
978-975-510-141-5
Baskı Sayısı
34. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Sanat Yayınları
Editörü
Cem Alpan
Orijinal Adı
Uçurtmayı Vurmasınlar

Sakın o uçurtmayı vurma!

"Bir uçurtma! İlk kez senle birlikte görmüştüm geçen yıl. Ben ne olduğunu bilememiştim de sen demiştin uçurtma diye. Kocamandı senle gördüğümüz. Bizim göğümüzdeydi hem. Bu seferki o kadar büyük değildi. Ama maviydi onun gibi. Ağabeye dedim ki: 'Bak uçurtma kaçmış!' 'Hani bakayım! Nereden kaçmış?' 'Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!' Ağabeyin gözleri doldu ben böyle deyince. Bana simit aldı. Babam gibi. Ağabey uçurtmayı vurmadı. Belki annemi de vurmazdı. O uçurtma nasıl kaçmış İnci?"

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
102
Baskı Tarihi
Ocak 2020
ISBN
978-975-510-141-5
Baskı Sayısı
34. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Sanat Yayınları
Editörü
Cem Alpan
Orijinal Adı
Uçurtmayı Vurmasınlar

Büyüyünce kaçarım belki, hani o mavi uçurtma gibi..

"Bu akşam hiç istemedim içeri girmeyi. Çok güzeldi hava. Kuşlar ötüyordu gün batarken. Avlunun bir kenarından görünen kavak ağacının en tepe yapraklarıvar ya... Oraya vurmuştu güneş. Bir de kuşların kanatlarına. Güneşin batışı çok güzel olurmuş öyle mi? Ben hiç görmedim batışını. Doğuşunu da görmedim. Nevin diyor ki: Kuşlar bizim için yakalıyormuş güneşin son ışıklarını. Biz günbatımını onların kanatlarında görelim diye. Kuşları çok seviyorum o yüzden."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
102
Baskı Tarihi
Ocak 2020
ISBN
978-975-510-141-5
Baskı Sayısı
34. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Sanat Yayınları
Editörü
Cem Alpan
Orijinal Adı
Uçurtmayı Vurmasınlar

Çocuklar tutsak yaşayabilirler mi?

"Kuşum ölmedi. Benim elimden mama bile yiyor. Canlanıyormuş yavaş yavaş. 'Yaşayacak' dedi Nuran. Hep benimle kalsın istiyorum. Ama biraz büyüyünce uçmak istermiş. 'O zaman beni bırakıp gider mi?' diye sordum. Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?"

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
455
Baskı Tarihi
2019
Yazılış Tarihi
1906
ISBN
9786051557120
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat
Mütercimi
Samet Atik
Orijinal Adı
I Am a Cat (吾輩は猫である, Wagahai wa Neko de Aru)

Toplumsal Ahlak

"Toplumsal ahlak denilen şey son derece önemlidir. Bunu her yerde görebilirisiniz. Fransa'da da Almanya'da da İngiltere'de de. Hatta toplumsal ahlakın uygulanmadığı bir ülke yoktur. En değersiz ve aşağılık insanlar bile toplumsal ahlaka önem verir. Üzülerek söylüyorum ki ülkemiz Japonya, bu noktada yabancı ülkelerle rekabet edecek durumda değil. Üstelik toplumsal ahlak dendiğinde size sanki kulağa yurtdışından getirilmiş bir kavram gibi gelebilir ancak bu büyük bir düşünce hatasıdır. Atalarımız Konfüçyüs'ün öğretilerini izlemekten gurur duyardı. Bu öğretilerde ahlak duygusuna sırt çevirmemek ve başkalarına karşı içten ve dürüst olmak vurgulanırdı. Bu öğretide anlayış göstermekten kasıt hiç şüphesiz toplumsal ahlaktır. Ben de bir insan olduğum için ara ara yüksek sesle şarkı söylemek istediğim olur. Ancak ben ders çalışırken yan odada birisi yüksek sesle şarkı söylese odaklanmakta zorluk çekerim. Okuduğum şeyi bir türlü anlayamam. Bu da benim hatam olur. Böyle anlarda zihnimi rahatlatmak için eski Çin şiirlerinden birkaçını sesli okumaya çalışsam bile bunu yapmaktan kendimi alıkoyarım. Neden mi? Çünkü tıpkı benim gibi, başkalarını rahatsız eden birisini hiç farkında olmadan sürekili rahatsız etmiş olmaktan hoşlanmam. Bundan dolayı siz öğrencilerim de olabildiğince toplumsal ahlaka saygı göstermelisiniz. En azından başkalarını rahatsız edecek şeyler yapmaktan kaçınmalısınız..."


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Dahiler

Bütün zamanını ve hayatını konusuna adayarak, hayatı ister şiirin, ister felsefenin konusu olarak tefekkür etsin, onun kendine özgü dünya tasavvurunu dile getirmeye çalışarak bu yoğunluk derecesine ulaşan sadece bizim deha dediğimiz en yüksek zihinsel güçtür; sadece o şeylerin özünü ve varoluşunu bütünüyle ve mutlak biçimde konu edinir kendisine. Dolayısıyla kendisiyle, kendi düşünceleri ve eserleriyle fasılasız inkıtasız meşguliyet böyle bir insan için acil bir zorunluluk konusudur; yalnızlık hoş, serbest zaman en yüksek iyi, diğer her şey lüzumsuz, hayır hatta bir yüktür onun için. Çekim merkezinin tamamen kendisinde olduğunu söyleyebileceğimiz tek insan tipi budur ki; —pek nadir rastlansalar da— bu tür insanların, kişilikleri ne kadar kusursuz olursa olsun hiç önemli değil, dostlarına, ailelerine ve genel olarak topluma sıcak ve sınırsız ilgi göstermemelerinin nedenini izah eder, oysa ki çoğu kez başkaları bunu kendilerine gösterir; çünkü sair her şeyi kaybetseler de sadece kendilerine malik olsalar bununla teselli olabilirler.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
79
Baskı Tarihi
2015
Yazılış Tarihi
1880
ISBN
978-605-171-065-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa Yayınları
Editörü
Melis Oflas
Mütercimi
Ayşe Meral
Orijinal Adı
Le Droit à la paresse

Marksist düşünür Paul Lafargue'ın 1880 yılında yazdığı bu deneme, aşırı çalışma karşısında işçi sınıfının sefaletini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda işçinin emeğini sömürmekten vazgeçmeyen, din adamları ve burjuvalarla işbirliği yapan kapitalizmin de güçlü bir eleştirisini yapıyor.

Neden Altını Çizdim?
Bitmeyen rekabet hala devam ediyor mu?

Aptal ve öldürücü rekabet

Cicero döneminden bir şair olan Antiparos, köle kadınları özgürleştireceği ve altın çağı getireceği düşüncesiyle (tanelerin öğütülmesi için kullanılan) su değirmeninin icadını şu sözlerle kutluyordu:

"Ey değirmenci kadınlar, değirmen taşını çeviren kolu bırakın ve huzur içinde uyuyun! Horoz boş yere sabah olduğunu haber versin! Demeter kölelerin işini perilere yükledi ve bakın sevinçle tekerleğin üzerinde sıçrıyorlar. Bakın, harekete geçen dingil tekerlek parmaklarıyla dönüyor, dönen ağır taşı çevirerek. Babalarımız gibi yaşayalım ve tanrıçanın sunduğu hediyelere aylak aylak sevinelim!"

Maalesef pagan şairin müjdelediği boş vakitler henüz gelmedi; gözü kör, sapkın ve insan katili çalışma tutkusu özgürleştirici makineyi özgür insanları köleleştirme aletine dönüştürdü: Makinenin üretkenliği onları fakirleştirdi.

İyi bir işçi kadın iğle dakikada ancak beş ilmek atarken, bazı yuvarlak örgü tezgâhları aynı sürede otuz bin ilmek atıyor. Makinedeki her dakika işçi kadının yüz çalışma saatine karşılık geliyor ya da makinenin her çalışma dakikası işçi kadına on günlük dinlenme bahşediyor. Örgü sanayisi için geçerli olan şey, modern mekaniğin yenilik getirdiği bütün sanayi biçimleri için de az çok geçerlidir. Ama ne görürüz? Makina mükemmelleşip sürekli artan bir hızla ve kesinlikle insan çalışmasını aşarken, işçi dinlenecek yerde sanki makineyle yarışmak ister gibi çabasını arttırıyor. Ah aptal ve öldürücü rekabet.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
79
Baskı Tarihi
2015
Yazılış Tarihi
1880
ISBN
978-605-171-065-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa Yayınları
Editörü
Melis Oflas
Mütercimi
Ayşe Meral
Orijinal Adı
Le Droit à la paresse

Marksist düşünür Paul Lafargue'ın 1880 yılında yazdığı bu deneme, aşırı çalışma karşısında işçi sınıfının sefaletini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda işçinin emeğini sömürmekten vazgeçmeyen, din adamları ve burjuvalarla işbirliği yapan kapitalizmin de güçlü bir eleştirisini yapıyor.

Neden Altını Çizdim?
Anlaşılan günümüzde robotların için konuştuğumuz konular bundan tam 200 yıl önce yine gündemdeymiş

Makinalar işimizi elimizden alacak mı?

Kapitalistleri tahtadan ve demirden makinelerini mükemmelleştirmeye zorlamak için etten kemikten yapılmış makinelerin maaşlarını yükseltip çalışma saatlerini azaltmak lazım. Buna kanıt mı lazım. Yüzlerce kanıt gösterilebilir. İplikçilikte kullanılan mekik tezgahı (self acting mule), iplik eğirme işçileri eskisi kadar uzun saatler çalışmak istemedikleri için Manchester'da icat edilip uygulandı.

Amerika'da makine, tereyağı üretiminden buğdayın çapalanma işine kadar tarım üretiminin bütün dallarını istila etmiş durumdadır. Peki neden? Çünkü özgür ve tembel olan Amerikalı, Fransız köylüsünün sığırımsı hayatına maruz kalmaktansa bin kez ölmeyi yeğler. Şanlı Fransa'mızda bu kadar zahmetli ve insanın bedeninde tutulmalara neden olan tarla sürme işi, Batı Amerika'da rahat rahat pipo içerek ve oturarak yapılan açık havada hoş vakit geçirme işidir.