Ben onun enini de boyuna uyduracaktım ya |
Arkadaşlar, bir adam varmış. Konuşurken heyecana gelir, kendini kaybeder, coşar, taşarmış... Coştuğu zamanlarda ise, sağa sıfırları çok koyarmış. |
390 |
|
Fatih camii imamı! |
Eğinli Hacı Hafız Hasan Efendi, dört yaşında yetim kalıp kasap olan dayısıyla İstanbul'a gelmişti. |
384 |
|
Yirmi Üç Sene Maaşsız |
1935 yılında Hacı Hafız Efendi, Arif Hikmet Kütüphanesi'nde maaşsız ve tek başına kalmıştı. Fakat o buna rağmen:
"Maaş olmazsa, bu kütüphaneyi kapatacak mıyız? |
381 |
|
Dava Adamının Özel Hayatı Olmaz |
"Alimler, peygamberlerin vârisleridir." Onlardan devraldıkları iman hizmetini, mirasçısı oldukları peygamberlere yakışır bir şekilde devam ettireceklerdir. |
294 |
|
İngilizler gittiler, ama adı Müslüman, içi İngiliz Mısırlılar kaldı |
(Hasanül Benna'nın) Hiddetlenip kaşlarını çattığı, sadece, imanımızın, dinimizin, milltimizin düşmanlarından bahsederken, görülürdü.
"İhanete uğradık. Vaktiyle İngiliz işgali altındaydık. |
292 |
|
Şehid Benna milyonlarca gencin manevi babasıydı |
Hasanül Benna 1949'da, Kahire'de vefat etti. Altı kurşunla vuruldu. Yaralarından kanlar akarak şehid oldu. Ben o sırada Medine-i Münevvere'de idim. |
274 |
|
Hasanül Benna'nın Göz Yaşları |
Hasanül Benna şu sözleri de ekledi:
"Şıh Süleyman Nedvî'den işitmiştim. Şöyle demişti: Biz Hindistan'da hilâfetin kaldırıldığı haberini aldığımız gün, her Müslüman ailede matem tutuldu. |
265 |
|
İhvan'ın Dört Esası |
İhvanül Müslimîn'in, dört esas üzerine bir şiarı, parolası vardı:
"Gayemiz Allah'dır...
"Liderimiz, rehberimiz, önderimiz, başbuğumuz Muhammed Mustafa'dır. |
254 |
|
Hitler ile Filistin Müftüsü |
Merhum Müftü Efendi (Müftü Emin el-Hüseynî), İkinci Cihan Harbi başlayınca, başka yerlerde barınamadığı için ve İngilizlerin Yahudi siyasetine karşı yardımcı olurlar ümidi ile Almanlara destek vererek, savaş yıllarını Berlin'de geçirmiştir. Medine-i Münevvere'deki ziyaretlerimiz sırasında, kendisinin Berlin'de yaşadığı sırada, Almanya Başkam Hitier'le, onun davet etmesi üzerine, üç kere görüştüğünü de söylemiş ve bu görüşmeleri bize şöyle anlatmıştı:
Hitler, ile ilk görüşmemizde, bana, İslâm âlemi hakkında sualler sordu: "Arapların İngiliz idaresinden ne gibi şikâyetleri vardır? İstekleri nedir? Araplar, İngiliz sultasından kurtuldukları gün ne yapmak isterler? Alman hükümetinin onlara ne gibi yardımları olabilir?"
Hitler, bu gibi şeyler soruyor; ben de cevap veriyordum. Konuşmanın bir yerinde:
"Osmanlıların idaresi ile İngilizlerin farkı nedir?" diye sormuştu.
Ben buna cevabım sırasında, Osmanlılardan bahsederken gözüm yaşarmış. Hitler derhal, "Müftü Efendi, ecdadınız Türk müydü?" diye sordu.
Biz Hayırsız Evlâdız
Hitler bunu sorunca şunları söyledim:
"Hayır efendim, ecdadım Türk değildir. Fakat ben bu milleti, kendi ecdadımdan fazla severim. Eğer Osmanlı olmasaydı, İngilizler ve diğerleri, beş yüz sene evvel âlem-i İslam'a hâkim olurdu. Osmanlı olmasaydı, Endülüs'ün başına gelen hazin âkıbet, bütün Arap ülkelerinin de başına gelirdi. Bu cihetten, dinimin, imanımın, namusumun, şerefimin hamisi oldukları için Osmanlıları severim. Fakat biz ne yazık ki, hayırsız evlat çıktık. Onlar hayırsız evladına bakan baba gibiydiler. Arap âleminden bir kuruş istifadeleri, faydaları yoktu. Bilhassa Hicaz ülkesine, asırlar boyu hayrat götürdüler. Oraların geçimini temin ettiler. Biz ne yazık ki, o nimetin kadrini bilemedik, nankörlük ettik. O yüzden de, Filistin, korkarım ki İngilizlerin eline geçecek…"
Bunun üzerine Hitler şu cevabı vermişti:
"Müftü Efendi, endişe etmeyiniz. Benim aslanlarım İngiliz'i kovacak. Yahudinin de kökünü kazıyacağız. Bayramı birlikte yapacağız."
|
245 |
|
Osmanlılar, Fransızlar |
Filistin Müftüsü Emin el-Hüseynî, bir seferinde, bu bahiste uzunca bir sohbette bulunmuş, başından geçen bir hadiseyi bizlere şöyle anlatmıştı:
Osmanlı Devleti, âdil, insaflı ve kanatları altında barınan milletlere karşı çok cömert ve hürriyet verici bir devletti. Fakat onu yıkmak, böylece İslâm diyarlarını işgal edip sömürmek isteyen İngiliz, Fransız, Rus ve diğer düşmanlar, kendi kültürlerinin tesiri altında kalan Müslüman aydınlara bunun zıddını telkin ediyorlardı.
Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunusluyu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle lâtife ettim:
"Yahu ben yanınızda Filistin Müftüsü'yüm; sizler iki Arapsınız; toplantımız, Arap devletierinin meselelerini görüşme toplantısı; ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?"
"Hocam, mazur görün, dediler. Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzuları ifadeye Arapçamız kâfi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mecbur oluyoruz. Böyle yetişmişiz..."
"Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?"
"Yüz sene kadar..."
"Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?.."
"Dört yüz seneden fazla..."
"Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle Fransızca bildiğiniz gibi Türkçe bilirler miydi?"
"Hayır..."
|
241 |
|