Neden Altını Çizdim?
"Bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider!" :-)

Mızmız memurları çalıştırma yolu!

Esaslı yollardan biri yapılacaktı. Yolun belli bir zamanda bitmesine lüzum vardı. O zamanlar Lübnan'da oturuyorduk. Cemal Paşa, Şam Valisi Hulusi Bey'e (Eski Nafia Nazırı, mühendis) bu tarzda emir verdi. Hulusi Bey: - Fennen imkân yoktur, diyor ve bu imkânsızlığı ispat etmek için başmühendisi yola çıkardığını yazıyordu. Başmühendis Ayin Sofar'a geldi. Koltuğu çanta ve dosya dolu idi. Bu yığınlarca kâğıt ve cetvel, yalnız bir şeye yarayacaktı: Orduya lazım olan yolun ordu için lüzumlu olduğu zamanda yapılamayacağını ispat etmek! Başmühendisi kumandanın yanına ben götürmüştüm. Kendinden pek emindi. Fakat daha kapıdan girer girmez Cemal Paşa, suratı astı: - Şimdi koltuğunuzun altında ne varsa, hepsini şu masa üstüne atınız! dedi. Mühendis şaşırdı. - Hepsini, hepsini, son kâğıda kadar! Ve şimdi karşımda durunuz. Gözlüklü mühendis, boş kollarıyla dikili kaldı. - Size yalnız şunu emrediyorum. Bu yolun o tarihte bitmesi için ne kadar paraya, ameleye, kazma ve küreğe ihtiyacınız vardır? Gidip dairelere haber vereceksiniz ve doğru Şam'a hareket edeceksiniz. Yol o tarihte bitmezse, sizi son taşların atıldığı yerde idam ettireceğim. Başmühendisin idam edilmediğine tabii şüphe etmezsiniz. Yol, saati saatine bitti. Bugünkü okurlar bu idam sözüne şimdi hayret edeceklerdir. Büyük Harp'te öldürmek, astırmak, vurdurmak sözleri beş lira ceza gibi hafif kıymetler almıştı. Bir gün Beyrut'ta bir telgrafçının önüne: - Bir dakika geciktiren, idam olunur! ihtarlı, doğrudan doğruya, yahut transit olarak, bir tomar telgraf yığılmış olduğunu ben görmüştüm. Bu adamın bin parça edilmesi lazımdı. İfratlar bırakılırsa, bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider. Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kararsızlığı, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.

Neden Altını Çizdim?
Bürokrasiyi ve memur kafasını iyiden iyiye kırmış! :-)

Memur zihniyeti!

Cemal Paşa ecnebi mütehassısların yardımı ile örnek çiftlikler de yapmıştır. Taanayel bu çiftliklerden biridir. İş adamı olduğu için, bürokrasiyi ve memur kafasını iyiden iyiye kırmıştır. Bir vakitler ordu müesseselerinde bütün müracaatların 24 saatte hallolunması emrolunmuştur. Yirmi dört saatte herhangi bir işi bitiremeyen memur, kendi büyüğüne sebebini söylemeye mecbur olduğu gibi, müracaat sahibi, amirin kapısını vurup işinin bitirilmediğini haber verebilirdi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Bu tasavvuf üslubu bana çok boğucu geliyor. Gaybı yalnız Allah bilir. Gerisi boş laf...

Soruları Öldükten Sonra Cevaplayan Mürşid!

Genç maârifçi, meslek hayâtının çetin imtihanlarını muvaffakiyetle cevaplandırıp, her gün bir yeni müşkülle güreşir dururken, günün birinde mürşidi Edhem Efendi Filibe'den kalkıp Manastıra geliyor. Bu, iki büyük insanın dünya planında son karşılaşmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki kudretli mürşit, genç müridine bir veda ziyareti yapmak lüzumunu duymuştur. Gerçi henüz kendisi de genç denecek bir çağda, kırk beş yaşındadır. Sağlam ve sıhhatlidir de. Fakat yeryüzüne, yalnız iki insanın yetişmesi için gelmeyi kabul etmiş olduğunu söyleyen bu büyük adam, ne çâre ki memleketine dönmek için mukavelesi tamamlanmış bir hoca gibi, dünyâyı terkedeceği zamanı çok evvelden bilmektedir. Bir yıl evvel de İstanbul'dan Filibe'ye hareket ederken Hatice Cenan Hanım'a: "Dünyâda bir sene daha kalacağım. Artık bir daha beni göremeyeceksin" diyerek bu duygulu, muztarip fakat metin kadını, olduğu yere yıkan acısı ile baş başa bırakarak gitmiştir. Filhakika, Edhem Efendi Filibe'den Manastıra gelip son vazifesini de yerine getirdikten sonra tekrar memleketine dönmüş ve birkaç ay sonra da dünyâdan göçtüğünü mânâda bildirerek, yerine genç müridini bırakmış olduğunu söylemiştir. Genç maârif müdürü için artık mesuliyet ve ağırlık devresi başlamak üzeredir. Edhem Efendi, araştırıcı, isteyici, sorucu ve baştan ayağa iştiyak olan müridinin sağnak sağnak suallerini eskiden hemen dâima sükûtla cevaplandırmış, ya da sâdece "Gör de bil!" diye kestirip atmışken, şimdi, yâni mânâ planına intikal ettikten sonra, bir suâline bin cevap vermektedir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Bu bir iftira gibi geliyor bana! Aradım Hz. Ali'nin böyle bir sözünü bulamadım.

Güzellerde gözleri temizlemek!

Hazret-i Ali'nin şu sözü, mert olduğu kadar masum bir ağıza yakışan latif bir itiraftır: "Ben güzellerde gözlerimi temizlerim; haşa niyetim kötülük değildir." Bin üç yüz sene evvel söylenmiş bir söz, değerini değiştirmeden bugünün hayatında neden yer almasın? Esasen William Mc Dougal'in dediği gibi: "Ebedi hakikat mazide mevcuttur. Ebedi hakikat bugün de mevcuttur. Ebedi hakikat yarın da mevcut olacaktır." Eğer Ken'an Rifai'nin kadın anlayışı hakkında bir hüküm vermek lazım gelirse, ilerdeki fasıllarda da görüleceği veçh ile onu hep bir buçuk yaşının ismeti içinde mütalaa etmek tek doğru teşhis olur. Sevmesini herkesten iyi bilen bu büyük insan için cinsiyetin esas itibariyle mühim bir rolü olmamıştır. Nitekim onu daha 9-10 yaşlarında iken kendi akranı bir arkadaşa bir sevgi şelalesi dökmüş görüyoruz. Fakat ne yazık ki bu büyük aşk kahramanının hikayesini, aşkı dar bir anlayışla ele alanlara izah etmek güç, belki muhaldir. Bu yüzden de onun alemşümul sevgisi, pek az kimse tarafından anlaşılabilmiştir.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
163
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9753638029
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Yapı Kredi Yayınları
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum." Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.

Yılbaşı

"Yılbaşının da sence hiçbir hususiyeti yok mudur?" diye sordum. "Hayır" dedi, "senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermese bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir..."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Biz düşmanlarımızı yok etmek için uğraşmayız, onları değiştiririz...

Parti gözle görülür eylemlerle ilgilenmez; bizi ilgilendiren tek şey düşüncedir. Biz düşmanlarımızı yok etmek için uğraşmayız, onları değiştiririz. Bilmem, anlatabiliyor muyum?

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Hükmetmek, acı çektirmekle ve aşağılamakla olur...

İnsan insana nasıl hükmeder Winston? Winston, biraz düşünüp, "Acı çektirerek," dedi. "Tamam işte. Acı çektirerek. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesine değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek, acı çektirmekle ve aşağılamakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın etmek, sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. Nasıl bir dünya yaratmakta olduğumuzu anlamaya başladın mı şimdi?

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Herşeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı...

Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Herşeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye birşey kalmıyordu.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez...

"Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez," diye mırıldanırken, bu sözün derin bir bilgelik içerdiğini düşünerek uykuya daldı.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de...

O eski derinlerde yatan duygu geri gelmişti; O'Brien'ın dost mu, yoksa düşman mı olduğu önemli değildi. Konuşulabilecek biriydi O'Brien. İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de. O'Brien yaptığı işkenceyle onu çıldırmanın eşiğine getirmişti, birazdan canını alacağı da açıktı. Ama hiç fark etmezdi. Bir bakıma, arkadaşlıktan derin bir şeydi bu, yakın dosttular.