Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
263
Baskı Tarihi
Nisan 2013
Yazılış Tarihi
1995
ISBN
978-975-7501-81-7
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Dost Kitabevi Yayınları
Editörü
Ferhat Babacan
Mütercimi
Mehmet Küçük
Orijinal Adı
From Post-Industrial to Post-Modern Society: New Theories of the Contemporary World, Second Edition

Bu kitapta tartıştığımız kuramlar çokluk batı toplumları üzerinde odaklanmıştır. Ama batı, daha önce hiç olmadığı ölçüde, dünyanın geri kalanının bir parçası olmuştur. Bu dünyanın hatırı sayılır bir kısmını, ister iyi diyelim ister kötü, batı denetlemektedir. İncelediğimiz sanayi sonrası toplum kuramlarının bu durumun tamamen farkında oldukları söylenebilir.

Sanayi Sonrası Toplumlar

Batı toplumları şimdi artık çeşitli şekillerde "sanayi sonrası" toplumlardır: "Post-fordist", "post-modern", hatta "tarih-sonrası" toplumlar.


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Malayani

İnsanların yarenlik için hemcinslerinin, oyalayıcı şeylerin, eğlencenin, her türden lüzumsuz lüksün peşine düşmesi, esas itibariyle bu deruni ruhsal boşluk (bönlük) nedeniyledir, ki çoklarını savurganlığa ve sefalete sürükler. Hiçbir şey böyle bir sefalete karşı deruni zenginlik, ruh zenginliği kadar iyi bir koruma sağlamaz, çünkü o arttıkça sıkıntıya yer kalmaz.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

Sanayi toplumundan enformasyon toplumuna geçiş

İkinci Dünya Savaşı ertesinde belirgin bir şekilde ve hız kazanarak biçimlenen yeni bir toplumsal örgütlenme mantığı içinde bulunmaktayız. Toplumbilime, özellikle 20.yüzyılın ikinci yarısında hâkim olan tartışmalar, bu büyük çaplı dönüşümün kurama yansımaları olarak değerlendirilebilir. Bu kuramların önemli bir kısmı, bireyi merkeze alan, etkileşimi önemseyen, akışkanlık ve geçiciliği eksen kabul eden yaklaşımlardır. 19. yüzyılın kurucu kuramlarının daha öncelikli kıldığı yapısal unsurlara karşı, çağdaş toplumbilim yaklaşımları, etkileşimsel ve ilişkisel boyutları vurgulayarak toplumsalı açıklamaya çalışmışlardır. Bunun en temel nedeni, sanayi toplumundan enformasyon toplumuna geçiştir. Özellikle 1960'lardan itibaren belirgin bir şekilde hızlanan bu dönüşüm,toplum kavramını köklü bir şekilde değiştirmiştir. Zira üretim ilişkilerinin doğası büyük ölçekli bir değişmeye mâruz kalmıştır. Bu süreç halen devam etmektedir. O nedenle yeni toplumsal oluşumları anlamak, kavramsallaştırmak ve açıklamak, halen toplumbilim disiplininin yaşamsal bir sorunudur.


Enformasyon Çağında Yabancılaşma, Ağ Toplumunda Anomi: Yeni Hakikat Rejimi ve Bölünmüş Gerçeklik Deneyimi


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
389
Baskı Tarihi
2014
ISBN
978-605-86097-8-5 İ
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
SAGE Yayıncılık

Türkiye’nin güvenlik stratejilerine, yurt içindeki siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar yapmak; karar alıcılara milli menfaatler doğrultusunda çözüm önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM)’nin kuruluş amaçları arasında yer almaktadır.

Şiddetin Yönetimi

Tüm veya hemen hemen tüm subaylarda ortak olan ve de onları tüm veya hemen hemen tüm sivillerden ayrıştıran, ayrı ve farklı bir uzmanlık alanı gerçekten de mevcuttur. Bu merkezi beceri belki de en iyi Harold Lassvvell’in deyiminde özetlenmiştir: “şiddetin yönetimi”. Bir askeri kuvvetin vazifesi, başarılı silahlı çarpışmadır. Silahlı kuvvetler subayının görevleri şunları içerir:

(1) bu kuvvetin örgütlenmesi, teçhizatlandırılması ve eğitilmesi;
(2) faaliyetlerinin planlanması ve
(3) çarpışmaya giriş ve çı­kışta harekatının yönlendirilmesi.

Ana vazifesi şiddet uygulanımı olan bir insan örgütünün yönetimi, harekat tarzı ve denetimi subayın kendine özgü becerisidir. Bu; hava,deniz ve kara faaliyetlerinin ortak özelliğidir. Bu beceri, bir askeri subayı, askeri subay olarak, modern silahlı kuvvetlerde mevcut bulunan diğer uzmanlardan ayrıştırır. Di­ğer uzmanların becerileri, askeri kuvvetin amaçlarına ulaşması için gerekli olabilir. Ancak bunlar; hemşirenin, kimyagerin, laboratuar teknisyeninin, diyetisyenin, eczacının ve röntgen teknisyeninin becerilerinin doktorun uzmanlığıyla kurduğu ilişkinin aynısını, subayın uzmanlığıyla sürdüren, temelde yardımcı hizmetlerdir. Tıp mesleğine yardımcı olan uzmanlardan hiçbirinin hastalık teşhisi ve tedavisi yeteneğine sahip olmamaları gibi, askerlik mesle­ ği çerçevesinde yeralan veya bu mesleğe hizmet eden bu yardımcı uzmanların da hiçbiri, “şiddetin yönetimi” yeteneğine sahip değildir.


Offret / Kurban (1986)

Gazeteci, aktör ve filozof Alexander'ın doğum günü, ailenin büyük buluşmasına ön ayak olur. Günü küçük oğluna modern yaşam ve maneviyat üzerine konuşmalar yaparak geçiren adam, akşam saatlerinde nükleer savaşın başlamasıyla ciddi bir hesaplaşmaya girişir.Dünyanın en önemli yönetmenlerinden birinin imzasını taşıyan bir başyapıt. Şüphesiz hikayesini ve ne kadar güçlü olduğunu kısa satırlara sığdırmak çok mümkün değil. Her ne kadar yönetmenin son filmi olsa da, Tarkovski sinemasına ait her şeyi bulabileceğiniz felsefi bir deneyim.

Dünya değişirdi

“Gel ve bana yardım et oğlum. Bir zamanlar, çok uzun yıllar önce bir Ortodoks manastarında yaşlı bir keşiş yaşarmış. Adamın adı Pamve'ymiş. Bir ağacın yamacına kuru bir ağaç dikmiş. Aynı bunun gibi... Genç bir öğrencisi varmış, öğrencisinin adı Ioann Kolov'muş. Ona bu ağaç canlanıncaya kadar hergün bir kovaya su doldurup sulayacaksın demiş. Ioann her sabah erkenden bir kovaya su doldurup manastırdan çıkarmış. Dağa tırmanır ve suyu kurumuş ağacın dibine dökermiş. Akşam olup karanlık çökünce manastıra geri dönermiş. Bu üç yıl sürmüş. Günün birinde yine tırmanmış ve ne görsün... Koca ağacın her yanından çiçek açıyormuş. Ne dersen de bir yöntemin, bir sistemin kendine göre meziyetleri vardır. Bazen kendime şöyle derim: Eğer insan her gün tam aynı saatte, bir ayin yapar gibi aynı şeyi hiç değiştirmeden yaparsa ve bunu bir ritüel gibi kararlılıkla ve sistemli olarak her gün yinelerse dünyada bir şeyler değişirdi o zaman! Değişmesi gerekirdi.
Offret / Kurban (1986)
Beynelmilel

BeynelmilelSırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez'in yönettiği sinema filmi. 2006 yılında çekilen film, gösterime Ocak 2007'de girdi. Filmde 12 Eylül 1980 sonrası sıkıyönetiminin, doğuda yerel halk ve çalgıcı sınıfı (gevende) üzerine etkileri trajikomik bir şekilde anlatılır.

1982 yılında Adıyaman'da bir grup yerel müzisyen, o yıllarda uygulanmakta olan sokağa çıkma yasağından dolayı geçim sıkıntısına düşerler. Geçinebilmek için buldukları çözüm hepsinin tutuklanmasına yol açar. Yörenin sıkıyönetim komutanı, bu yerel müzisyenleri çağdaş bir orkestraya dönüştürmek isteyince olaylar gelişmeye başlar.

Yöresel orkestradan, kenti ziyaret edecek olan Konsey üyelerinin karşılama töreninde çalmaları istenir. Fakat bu konseyi karşılamayı sadece müzisyenler değil, şehrin genç aktivistleri de büyük bir sabırsızlıkla beklemektedir.

Siyasal bilimler öğrencisi Haydar (Umut Kurt); "Biz çalgıcı adamız. Çalgıcıdan hiç devrimci olur mu, komünist olur mu?" diyen abisi Servet'e (Sırrı Süreyya Önder) kulak asmamakta, Konsey üyelerini karşılamak için bir protesto eylemi hazırlamayı düşünmektedir. Ve bu eylemi gerçekleştirmek için de çağdaş orkestranın şefi Abuzer'in (Cezmi Baskın) kızı, aşklarını birbirlerinden bile gizli tuttukları, Gülendam'dan (Özgü Namal) yardım almaktadır.

Bir yandan sıkıyönetim birimleri ve yöresel orkestra, bir yandan da devrimci gençler tarafından birbirinden habersiz olarak yürütülen bu karşılama hazırlıklarının karışması sonucunda herkesi şaşırtacak olaylar gelişecektir.

Kaynak: https://tr.wikipedi0.org/wiki/Beynelmilel_(film)

Gülendam

-İt baharı görmüş ama yediği taşı Allah bilir derler ya; bizimki de o hesap... Benim canım. biz gevendeyiz, düğüncü. düğünü eden onlar, sefilliği çeken bizler. Benim anam, ben dört yaşındayken rahmete gitti. Sana onun adını verdim; Gülendam... Gülendam dediler mi dağ taş selama dururmuş, güneş aya siz doğmayın, ben doğayım dermiş. öyle belalı bir güzellik. kaderin benzemesin, aynı sen.
Beynelmilel
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2018
ISBN
978-975-468-70-02
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Say Yayınları
Mütercimi
Ahmet Aydoğan
Orijinal Adı
Parerga und Paralipomena

Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. 

Izdırap ve Can Sıkıntısı

En genel gözlem bize insan mutluluğunun iki temel düşmanının ıstırap ve can sıkıntısı olduğunu gösterir. Daha ileri gidip, birinden yakamızı sıyıracak kadar talihli olma ayrıcalığımızın düzeyinin bizi diğerine yaklaştırdığını söyleyebiliriz. Aslına bakılırsa hayatın bize sunduğu, bu ikisi arasında, az veya çok şiddetli bir salınımdır. Bunun sebebi bu iki kutuptan her birinin diğeri için çift yönlü, harici ya da nesnel, deruni ya da öznel bir çatışmayı içinde barındırmasıdır. Haricen, ihtiyaç içerisinde bulunmak ve yoksunluk ıstırap üretir; buna karşılık eğer bir insan sahip olması gerekenlerden daha fazlasına malikse bu sefer de yakasını can sıkıntısına kaptırır. Dolayısıyla aşağı sınıftakiler günlerini ihtiyaçları tedarik için sürekli bir mücadele ile, bir başka ifadeyle, ıstırapla geçirirken yüksek sınıflar can sıkıntısıyla biteviye ve çok kere umutsuz bir savaş halindedirler.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

Anakronik İki Kavram: Anomi ve Yabancılaşma

Toplumbilimci Barlas Tolan'ın 1970'lerin sonlarına doğru, bir doçentlik tezi olarak yazdığı, 1981'de kitaplaştırılarak yayınlanan, belli bir tanınırlığa kavuşmuş özgün eseri "Çağdaş Toplumun Bunalımı. Anomi ve Yabancılaşma", tam bu dönüşüm döneminin sancılarını, eski dünyanın kavramlarıyla anlama çabasıdır. Nitekim anomi ve yabancılaşma kavramları, esasen sanayi kapitalizminin yol açtığı toplumsal sorunlardır. Tolan, yıllar içinde birkaç toplum bilimci kuşağına esin kaynağı olan bu eserinde, hem kuramsal bir bilanço yapmış hem 1970'lerin dünyasının git gide büyümekte olan toplumsal rahatsızlıklarını, erken dönemde teşhis etmiştir. Diğer yandan, aslında farklı yazın ve kuramsal tavırların ürünü olan iki kavramı yeni bir sorunsal içinde buluşturmaya çalışmıştır.

../ Her ne kadar anomi ve yabancılaşma, kitabımızın başlığında ve içeriğindeki makalelerde az ya da çok tartışma konusu olsa da, bu kavramları yeniden canlandırmayı,yeni olgulara onlar ekseninde bakmayı öneren bir model geliştirmeyi hedeflemediğimizi belirtmek isterim. Bu anlamda, "Buruk Şenlik" bir risk alarak, görece anakronik kavramsal bir tartışmaya girmektedir. Ancak amacımızın bu kavramları kuramsal önermelerde merkeze almak olmadığını bir kez daha ifade etmekte yarar görüyorum.

Ali Ergur | Buruk Şenlik (Önsöz, s.9)


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

İlim amoraldır

Durkheim, "sosyoloji insanlann acılarını dindirmeyecekse lanet olsun böyle ilme" der. İlim amoraldır. İlim kendi namına işlenen cinayetlerin sorumlusu değildir. Tabiat kuvvetlerini emrimize ram eder ilim.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
9786059801416
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Phoenix Yayınevi
Editörü
Ali Ergur

Artık 'büyük düşün'ülemeyen bir çağdayız

Artık 'büyük düşün'ülemeyen bir çağdayız. 19. yüzyılın babalar'ının kuramsal modelleme lükslerinden pek azına sahibiz. Ne sınıf (Marx), ne organizma (Spencer), ne rasyonelleşme (Weber), ne kolektif bilinç (Durkheim), ne bütünleşme (Parsons) gibi tümel kavramları büyük modeller oluşturmak için kullanabiliyoruz. Bu durum, kuramların zayıflığı nedeniyle değil,kapitalizmin köklü değişiklikler geçirip insan topluluklarının ilişki düzenlerini kökten sarstığı için böyledir. Artık büyük bir 'toplum' sistemine atıfta bulunarak toplumsalı hayal etmek mümkün değildir. Zira günümüz kapitalizmi, sanayi çağından farklı olarak enformasyon işlemekte, bu da çok daha esnek,akışkan, belirsiz, anlıksal bir eylem mantığını gerektirmektedir. Böyle bir yeniden oluşum, bütünlüğü ve sürekliliği olmayan ilişki biçimlerinin öneminin artışını getirmiştir.