Türü
Roman
Sayfa Sayısı
238
Baskı Tarihi
1995
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim

Düşünce

Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu. "Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sona varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek ben ise bir düş oluyorum." Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: "Dünya bir düştür.Evet dünya...Ah! Evet , dünya bir masaldır."

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
312
Baskı Tarihi
2010
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Beyan Yayınları
Bir Değirmendir Bu Dünya, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu`nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadil-i erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu.

Labirentimiz

Şeytanî bir duygu önümüzde paralı askerlerini, kiralık katillerini, gerillalarını indirmektedir. Arkamızı verdiğimiz kaya duvar, siyaset laboratuarlarında üretilen mikroplar tarafından için için kemirilmiştir bile. Gerileyip, arkamızı sağlama aldık diye güvenip yaslandığımız anda belki de başımıza yıkılacaktır. O zaman katillerimiz mızraklarını kalbimize saplamadan önce kahkahalarla gülecekler. Ve Bezay Saray'ın ve Kremlin'in bahçesindeki zafer kütüğüne bir çivi daha çakılacak. Bir kabus bu.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
349
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-580-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Umrandan Uygarlığa zengin bir birikimin ürünü olan denemelerden oluşmaktadır. Bu ülke ile aynı yıl yayımlanan bu kitap öncelikle Umran kavramına ışık tutuyor. Cemil MERİÇ kitabı 5 ana bölüme ayırmış bölümlerin başlıkları ise şöyle 1-)Çağdaş Uygarlık Düzeyi 2-)Medeniyetin Ölümü 3-)Araftakiler 4-)İdeoloji 5-)Traduttore Traditore ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ Yunan mucizesi başlığını attığı ilk konusunda Avrupa’nın bizi nasıl tanıdığını tespit ederek başlar. Yazar der ki: Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde biz yine de OSMANLIYIZ. Osmanlı, yani İslam.

Bütün Kur'an'lan yaksak. bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam.

Bütün Kur'an'lan yaksak. bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, maddeciliğine rağmen Hıristiyandır. sağcısıyla, solcusuyla Hıristiyan. Hıristiyan için tek düşman biziz: Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğraratan korkunç ve esrarlı kuvvet. Genç cüce, müselsel zilletler sonunda ihtiyar devin zaaflarını keşfeder. ahde vefa, civanmertlik, merhamet... Aşağıdan alır, hulüs çakar, yaltaklanır ve ... nihayet alteder devi. Cenk meydanlarında değil, yatak odalarında kazanılan bir zafer. Zavallı Türk aydını ... Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev, papağanlaşır.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
701
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1941
ISBN
978-975-10-3025-2
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18.yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i hukuk da okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır.Kısa sürede üne kavuşmuş Fecri Ati edebiyat topluluğunun kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Terakki hükümetince Anadolu ‘nun çeşitli illerinde 5 yıl sürgüne gönderilmiş, ancak 1.Dünya Savaşı’nın son yılı İstanbul’a dönebilmiştir.Dönüşünde Robert Kolej’de Öğretmenlik, Sabah Gazetesi başyazarlığı, ilk kez Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Aydede mizah dergisini de çıkarmıştır. Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Haleb’e yerleşerek Vahdet Gazetesini çıkarmış, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanmasında yazıları ve çalışmaları ile katkıları olmuştur. 1938’de yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da ölen yazar; tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur. (Arka Kapak)

Çiçeklerin de ışık ve hava tesiri altında daha hoş göründükleri günler saatler vardır, kadınların da...

.. o gün güzelliği büsbütün üstündeydi; belki bunu o günün ışığına, havasına borçluydu. Zira çiçeklerin de ışık ve hava tesiri altında daha hoş göründükleri günler saatler vardır, kadınların da...

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
248
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Yazılış Tarihi
1990
ISBN
978-975-550-004-9
Baskı Sayısı
17. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün Yayıncılık
İnsanlar "kuru et yiyen bir kadının oğlu" olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir "Peygamber" tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Yani insanlar "bir kul gibi yeyip bir kul gibi yaşayan" bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında kayser ve kisra´ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı. Özetle insanlar "bir kul gibi yaşamak"tan daha çok "kayser ve kisra gibi yaşamaya" taliptiler.

İmam, sırtına cübbe geçirmeyi beceren değil, kılıcını kuşanandır.

İmam, sırtına cübbe geçirmeyi beceren değil, kılıcını kuşanandır. Zeyd bin Ali İmam Azam'ın hocalarından olan Zeyd b. ali, Hz. Hüseyin'in torunu ve İmam Muhammed Bakır'ın kardeşidir. Çağının önde gelen fakihlerinden sayılan Zeyd b. Ali bugün de yaşayan İslam mezheplerinden Zeydiyye'nin imamıdır.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz
Neden Altını Çizdim?
Aslında seyrettiğimiz dizilerin, filmlerin bizi etkileyen senaryoları, burada anlatılan türden, basit ama çok önemli bir takım formüllere göre yazılıyor. Belki "bizim" senaryoların naifliği bu basit formülü ihmal etmekten kaynaklanıyor olabilir. Belki de iyimser bir yorumla, batılı kafanın hayatın derin "trajedileri" -herşeye rağmen hala bir tarafıyla müslüman kalabilmiş- hayatlarımızda karşılık bulamıyordur...

Trajedinin formülü

Tragedya, bir değerler çatışmasıdır. Tragedyada bir değerin mutlak suretle diğerine tercih edilmesi gerekir ve sonunda da mutsuzluk ya da ölüm vardır. Bunlardan birinin olmaması halinde ve özellikle de ilki ve sonuncusu olup, ikincisi yoksa, diğer bir deyişle, bir değerler çatışması yaşanıyor ve sonunda mutsuzluk oluyor fakat değerlerden birinin tercih edilmesi gerekmiyorsa, bu durum, 'aşırı durum' olarak adlandırılır. Ancak şöyle bir parantez açmakta yarar görünüyor: Değerlerin seçilmesi zorunluluğu, dedik; ama bir değerin seçilmesi zorunluluğu, değerlerin eşdeğer olması durumunda mümkün olacaktır. Değerlerden biri ötekinden üstün ise, böyle bir zorunluluktan, dolayısıyla da bir 'trajik durum'dan söz edilemez.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
287
Baskı Tarihi
2007
ISBN
978-975-470-599-7
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut ali Meriç
Aydın mı dersiniz, entelektüel mi dersiniz? İki kavrama farklı anlamlar mı yüklersiniz? Aydınlardan/ entelektüellerden çok şeyler mi beklersiniz, hiçbir şey beklemez misiniz?.. Öyle ya da böyle, kültürle derinlemesine alışveriş kaygınız varsa, zaman eksenine düşünce mesaisi düşürebiliyorsanız, bu kavramlar üzerine kafa yorarsınız, bu sorulara cevap ararsınız, ufuk ararsınız. Cemil Meriç’in “hakikatte içi de, dışı da bir” mağarayı anlattığı kitap, Mağaradakiler, bir “geniş ufuk” kitabı.

Bürokrasinin gözünde burjuvazi yönetilmesi gereken bir alacaklıdır

Kapitalizmin gelişmesi bir işçi hareketi yaratır. Aydının hiçbir payı yok bu hareketin doğuşunda. Sendikacılık hiçbir zaman aydınların kılavuzluğunu istememiştir ama, aydınlar sendikalara üşüşmüşlerdir. Böylece hareketi şuurlandırmış, daha doğrusu ona yepyeni bir mânâ kazandırmışlardır. Yani devrimci bir doğrultuya yöneltmişlerdir hareketi, işçiyi kazanmak amacıyla demagoji yapmış, dalkavukluğa başvurmuş, tutamayacağı vaatlerde bulunmuşlardır. Aydınlar olmasa, işçi hareketleri böyle bir istikamet alamazdı. (...) Avrupa bürokrasisi kapitalizmden önce doğmuştur. Ve menşei kapitalizm-dışı'dır. Gerçi terkibi çağlar boyunca değişikliğe uğramıştır ama hiçbir zaman burjuvaziyle, burjuvazinin çıkarlarıyla veya değerler manzumesiyle kaynaşmamıştır tamamen. Bürokrasi, burjuvaziye, hükümdarın veya milletin menfaatlerine en elverişli biçimde yönetilmesi gereken bir alacaklı gözüyle bakmıştır. Demek ki bürokratlar, çağdaş aydınlarla kolayca anlaşabilirler. Birçok ortak tarafları vardır. Aşağı yukarı aynı öğrenimi görmüşlerdir. Eskiden bir kasttılar. Entelektüelle aralarında aşılmaz duvarlar vardı. Son zamanlarda yıkılmıştır

Sayfa Sayısı
496
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim Yayınları
Para Pul Oldu Osmanlı İmparatorluğu’nda kâğıt paranın (kaime) kullanımı imparatorluğun yaşadığı uzun modernleşme sürecinde dikkat çekici bir deneyimdir. Kapitalizmin kendi “imkânları” ile gelişmediği bir “piyasada”, kâğıt paranın devletin câri giderlerini finanse edeceği bir araca dönüşmesi ise kaçınılmazdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda kâğıt paranın (kaime) kullanımı imparatorluğun yaşadığı uzun modernleşme sürecinde dikkat çekici bir deneyimdir.

Para pul oldu deyimi

Para pul oldu. Bu deyim, soyut bir ifade olmayıp bir tarihi gerçekliğe dayanmaktadır. Şöyle ki, hükümet, ikinci ve üçüncü uygulamalarda kaimenin neden olduğu bozuk para sıkıntısını aşabilmek için, üzerine değerini belirtir bir kupür vurarak posta pullarını bozukluk yerine piyasaya sürer ve bunları alışverişlerde ufak para yerine kullanır. Diğer bir ifade ile pul para olur. Halkın genel konularda şaşmayan o müthiş müşterek aklı, paranın değersizliğine işaret etmek için bu durumu 'para pul oldu' şeklinde bir deyim haline getirir.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
419
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1935
ISBN
978-975-07-0776-6
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can
Orijinal Adı
The Clown and His Daughter
Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın ünlü romanıdır. İlk olarak İngilizce The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı) adıyla 1935 yılında Londra'da yayımlanmıştır. Türkçe olarak ilk defa 1935 yılında Haber gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra 1936 yılında kitap olarak basılmıştır. 2006 itibariyle 37. basımı yapılmıştır. Birçok yabancı dile çevrilen roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kaz
Neden Altını Çizdim?
Bir yerlerde Halide Edib Adıvar'ın bu hırslı karakterinin Mustafa Kemal'i işaret ettiğini okumuştum.

Ben size gösteririm

(Bilâl) bahçedeki işi bitince içi sıkılıyor, sokak sokak dolaşıyor. Kendisine bir arkadaş arıyordu. Evvelâ Sinekli Bakkal'da oynayan çocuk kümesi etrafında dolaşmaya başladı. Gözlerinde, her girdiği kalabalığa baş olmak arzusunu ve kabiliyetini gördükleri için büyük çocuklar aralarına almak istemediler. Kılığı ile, telâffuzuyla alay ederek sokaktan uzaklaştırmak istediler. Fakat o, inadından, kibirinden her gün başlarına geliyor, dişlerini, yumruklarını sıkıyor: "Ben size gösteririm!" diyordu. Artık o, Sinekli Bakkal'ın köşesini döner dönmez bütün çocuklar: "Ben size gösteririm!" geliyor, diye bağırıyorlardı.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
287
Baskı Tarihi
2007
ISBN
978-975-470-599-7
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut ali Meriç
Aydın mı dersiniz, entelektüel mi dersiniz? İki kavrama farklı anlamlar mı yüklersiniz? Aydınlardan/ entelektüellerden çok şeyler mi beklersiniz, hiçbir şey beklemez misiniz?.. Öyle ya da böyle, kültürle derinlemesine alışveriş kaygınız varsa, zaman eksenine düşünce mesaisi düşürebiliyorsanız, bu kavramlar üzerine kafa yorarsınız, bu sorulara cevap ararsınız, ufuk ararsınız. Cemil Meriç’in “hakikatte içi de, dışı da bir” mağarayı anlattığı kitap, Mağaradakiler, bir “geniş ufuk” kitabı.

Neden Avrupa aydınının ayırıcı vasfı kapitalizme düşmanlıktır?

Avrupa aydınının ayırıcı vasfı kapitalizme düşmanlık. Nereden geliyor bu düşmanlık? Kaynaklar artmış, hayat seviyesi yükselmiş, boş zamanlar fazlalaşmıştır. Okuyucu geçen yüzyılların okuyucusu değildir artık. Kitap ve gazete fiyatları boyuna ucuzluyor. Büyük tirajlı yayım şirketleri, radyo, her türlü baskıyı yok etmeye çalışmaktadır. Dahası da var: Gelişen kapitalizmin en mühim özelliklerinden biri de eğitimin, bilhassa yüksek öğretimin yaygınlaşması. Üretimin artışını önlemek nasıl kabil değilse, eğitimi sınırlamak da öyle imkânsız. Kamuoyu da, devlet de bu gelişmeyi hızlandırmaktadır. Bu üretim fazlası ister istemez bazı bölgelerde işsizliğe yol açıyor. Kaldı ki işsizlik olmasa da aydınlar, kendi sahaları dışında vasıflı işçilerden daha az ücretle çalışmak zorundadırlar. Herkes yüksek öğrenim peşinde. Ama yüksek öğrenim yapanlar alındıkları işlerde başarı gösteremiyorlar. Bu bir dengesizlik doğurmaktadır. Şöyle ki, iş bulmayan veya alındığı işte başarı gösteremeyen üniversiteliler hazırlanmadıkları sahalara yöneliyorlar. Toplum, belli bir mesleği olmayan aydınlarla doluyor: Bir gayrı memnunlar ordusu. Memnuniyetsizlik kin doğuruyor. Kurulu düzeni yerme biçiminde beliriyor bu kin. Batı medeniyeti akla ve faydaya dayanmaktadır. Toplumun tezatlarını gören aydın, kişilere de, müesseselere de ateş püskürmesin de ne yapsın.. Çağımız aydınları kalabalık bir zümre. Bu zümrenin hâkim vasfı proleterleşmiş olmak. Kapitalizm başarı kazandıkça, bu zümrenin kapitalizm düşmanlığı da alevlenmektedir.