Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar. Afganistan'ın Khaled Hosseini'de yaşadığı gibi...
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı'yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı yakalayan Hosseini'nin ikinci romanı. Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden...
Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömülmüş aşklar...
Kadın ve kar tanesi
Meryem elleri dizlerinin arasında, kanepede yattı, camın önünde girdap gibi dönen, çevrilen tipiyi seyretti. Aklına Nana'nın bir keresinde söylediği şey geldi; her bir kar tanesinin, dunyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu. Bütün iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyordu. "Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi" demişti. "Başımıza gelen herşeye nasıl sessizce katlandığımızın."
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
402
Baskı Tarihi
Haziran 2010
ISBN
978-605-384-211-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ender Haluk Derince
Mütercimi
Selim Yeniçeri
Bu cesur ve tamamen resmî olmayan portre, Steve Jobs’in isletme tarihindeki en büyük ikinci oyunu nasil sahneledigini anlatiyor. Kitap, bizi, 1970’lerdeki Silikon Vadisi’nin bas döndürücü günlerine geri götürüp Jobs’in olagan disi hayatina sokuyor: • Lisede toplum disina itilmis bir ögrencilik hayati • Ilk kurdugu sirketin iflasi • Gözden düsüsü • Apple’in ve bilgisayarin gelisim serüvenin arkasindaki itici güç hâline gelerek ilk büyük basariya ulasmasi • Müthis dönüsü üzerinde çalisarak Pixar’la birlikte eglence sanayinde devrim yapisi • Apple’daki tahtini geri isteyisi • Ve iPod’un sira disi basarisiyla, dijital çagin muhtemelen en büyük yenilikçisi olarak sayginligini geri kazanisi Kitap bittiginde, Disney Pixar’i henüz satin almis ve Jobs’u Disney’in en büyük hissedari yapmisti. Artik üçüncü oyun için de zemini hazirdi!
Kaçık Bir Mikro Yönetici
Daha önce hiç kimse ekranda grafik görüntüler sergileyen bir yazılım hazırlamadığı için, her noktayı (yani resim unsuru veya "piksel") sürekli olarak kontrol etme çabası, gerçekten ölçülemeyecek boyutlardaydı, işi ekip üyeleri için asıl moral bozucu hâle getiren ise, Steve'in projenin herhangi bir detayını asla gözden kaçırmamasıydı. Tam anlamıyla bir mikro yöneticiydi. En küçük şeylere bile çok dikkat ediyordu. Doğal olarak sonuç her zaman daha iyi oluyordu ama o sonuca uzanan yol tam bir işkenceydi.
Macintosh için BASIC program dilini hazırlamaya çalışan genç programcı Donn Denman, buna "elini kirleterek yönetmek" diyordu. "Steve ofisinize dalar, alanınızı işgal eder, yanınıza oturur üzerinde çalıştığınız şeyle oynamaya başlardı. Bir şeyin kullanımını kolaylaştırmak ya da daha iyi göstermek için yorumlarını ve fikirlerini açıklardı. Teknik seviyede ne yaptığınızı asla bilmezdi ama gerçekten ilgilenirdi. Sonra giderdi ve onu uzun bir süre görmezdiniz."
Ekip üyeleri, Jobs ile başa çıkabilmek için bir stratejiye ihtiyaçları olduğunu anlamışlardı. "Amaç" diyor Denman, "bir daha sefere geldiğinde ona gösterecek düzgün bir şey hazırlamaktı. Hepimiz Steve hakkında şakalar yapardık. Ona yeni bir fikri kabul ettirmek istiyorsanız, fikriniz iyiyse ama onun aklına gelmemişse, yapmanız gereken tek şey fikrinizi açıklamak ve reddetmesini beklemekti. Birkaç hafta sonra telaşla yanınıza gelir, aklına harika bir fikir geldiğini söyler ve ilk seferinde açıkladığınız fikri kendi bulmuş gibi size açıklardı." Steve için fikir artık kendisine ait olduğundan, tasarıma eklenmesinde hiçbir sorun olmazdı.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
312
Baskı Tarihi
Ekim 2010
Yazılış Tarihi
1969
ISBN
978-975-273-154-7
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Sevengül Sönmez
"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor.
Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri "hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek" ustalıkla betimliyor.
Faşizm böyle bir şey...
"Bu 1926 kurban bayramını başka bayramlara benzetmesin! Benim gördüğüm, bu kez koç yerine adam kurban edilse gerek ve de pek çok adam kurban edilse gerek" dedi.
— Yok canım... Halt etmiş... Çiğ yemeyince...
— Hele şuna... Çiğine pişmişine bakan mı var? Nice vezir konakları, paşa evleri, tüccar ardiyeleri basılmaktaymış, hey yavrum! Samatya'daki Sünbülî dergâhı basılmış, kurban olduğum... Unkapanı'ndaki Sazlı dergâhı basılmış... Şehremini'nin Salı tekkesini basmışlar, dinsiz farmasonlar, hiç günah dememişler. Gitmişler bizim Bindede dergâhını basmışlar, kötü karı evi basarcasına... Üsküdar'ın Özbekler'i basılmış, ayrıca Şeyhî Ata Efendi hazretlerinin evi aranmış dipten doruğa... Molla Güranî tekkesinde, fazladan, aklı yok bir dervişi ileri geri söylendi diyerek sopalamışlar ki, Allah yarattı dememişler. Ayrıca, Halvetiyeler basılmış, Şabaniyeler basılmış, ermişler sultanı Nakşibendi efendimizin nakşiyeleri bile, basılmış delidamları gibi...
— Bizim şirketler de basılmıştır öyleyse... Allah vere defterleri, kâğıtları berbat etmeselerdi.
— Şirketlere bir şey demedi Niyazi... Dur hele... Bunlar gâvur desem... Hayır... Fukara gâvurlar da kurtulamamakta bu firavunların pençesinden...
— Hangi gâvurlar?
— Tüm tekkelerimizi basmakla kudurganlıkları basılmamış, bunların... Gitmişler, Beyoğlu'nun Fransız hastanesini, ingiliz hastanesini de basmışlar. Ayrıca Rum hastanesi, Bulgar hastanesi de basılıyor. Aklım ermedi, neyin nesi?..
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
126
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1985
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
A. Ali Ural
Kulun Kula Kulluğu
Kişiliğimize özgü farkları koruyacağız ve birlikte bulunduğumuz müslüman cemaati sabit yorumun sınırları içine hapsetmek gibi bir ısrarımız olmayacak. Peki , nasıl birleşeceğiz yeni bir düşünme yolu olarak İslam'da?İslam'ın yeni bir düşünme yolu olduğunu anlayabilmek özgür olmaya dayalıdır. İslam özgür olmanın bilgisidir.Halbuki kişilikleri silmek ve bir yorumla sistemleştirilmiş bir yapıda gerçeği mutlaklaştırmak yalnızca kulun kula kulluğunu getirir ki bu da İslam'ı kundaklamaktan başka bir şey olmaz.
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
44
Baskı Tarihi
Ocak 2013
Baskı Sayısı
65. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Editörü
Özlem Gölcü Candemir
Orijinal Adı
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Çocukluk Sırrı
Her çocuğun özünde , o çocuğun nasıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran "çocukluk sırrı" vardır.Bu sır , çocuğun içinde "buyurucu bir iç kılavuz" olarak mütevazi bir sabırla , adım adım o çocuğun kişilik ve karakterini oluşturma mücadelesi verir.
Yetişkinler ise , çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan , kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.Bu kitapta çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karakterini bozmadan , onlara nasıl rehberlik yapılacağı bulunabilir.
Neden Altını Çizdim?
Kişilikli ve karakterli bir nesil yetiştirmek niyeti ile...
Sen kimsin?
Günümüz anne-babaları çocuklarına "Sen kimsin?" diye bakmadıkları ve onların kişilik ve karakter eğitimine değil de okuldaki eğitimine odaklandıkları için , artık çocukluk sırları ortaya çıkmıyor. Çocukluk sırrını bekleyecek anne-baba sabrından bahsedilmiyor. Varsa yatmadan önce diş fırçalama, Yoksa lavaboyu temiz kullanma... Erken yatmazsa ceza , derslerini vaktinde yapmazsa mükafat... Peki, nerede kaldı çocuğun kendi içindeki buyurucu iç kılavuza göre kendisini şekillendirmesi? Nerede kaldı çocukluk sırrını ruhundan taşırması?
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
402
Baskı Tarihi
Haziran 2010
ISBN
978-605-384-211-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ender Haluk Derince
Mütercimi
Selim Yeniçeri
Bu cesur ve tamamen resmî olmayan portre, Steve Jobs’in isletme tarihindeki en büyük ikinci oyunu nasil sahneledigini anlatiyor. Kitap, bizi, 1970’lerdeki Silikon Vadisi’nin bas döndürücü günlerine geri götürüp Jobs’in olagan disi hayatina sokuyor: • Lisede toplum disina itilmis bir ögrencilik hayati • Ilk kurdugu sirketin iflasi • Gözden düsüsü • Apple’in ve bilgisayarin gelisim serüvenin arkasindaki itici güç hâline gelerek ilk büyük basariya ulasmasi • Müthis dönüsü üzerinde çalisarak Pixar’la birlikte eglence sanayinde devrim yapisi • Apple’daki tahtini geri isteyisi • Ve iPod’un sira disi basarisiyla, dijital çagin muhtemelen en büyük yenilikçisi olarak sayginligini geri kazanisi Kitap bittiginde, Disney Pixar’i henüz satin almis ve Jobs’u Disney’in en büyük hissedari yapmisti. Artik üçüncü oyun için de zemini hazirdi!
Neden Altını Çizdim?
Acaba üstün bir bir bilgi ve kavrayışın getirdiği başarı hikâyesi gerçekten "hikâye" mi? Burada anlatılan türden dandik yöneticiler her yerde bulunur... Acaba ayırdedici faktör şans mı?
Steve Jobs'un yöneticiliği
Apple'da, Steve Jobs hâlâ Macintosh'un kontrolünü ele geçirmek için Raskin ile mücadele etmeyi sürdürüyordu. Bir noktada, Raskin'in yapması gereken bir sunumun iptal edildiğine onu inandırıp, sunumu sabote etmeye kalkmıştı. Raskin, Mike Scott'a çok samimi bir not yazıp, Steve'in neden Macintosh projesini yönetmeye uygun olmadığı konusunda neredeyse bir düzine neden saymıştı. En tipik olanı da şuydu:
Fazla iyimser tahminler. Jobs, Apple III programında yanıldı, LISA programında yanıldı, maliyet ve fiyat tahminlerinde yanıldı ve şimdi Macintosh konusunda da yanılacak. Jobs, iyimser tahminleriyle alkışları kendi üzerine çeken ve bitiş tarihlerine yetişilemediğinde suçu çalışanlara atan yöneticilere mükemmel bir örnek oluşturuyor. Maliyet tahminleri genellikle parça fiyatlarının esnekliğiyle ilgili gerçek dışı varsayımlarına dayanıyor.Biri notu kendisine gösterdiğinde, Steve çıldırdı. O gün öğleden sonra Markkula, Jobs ve Raskin'i alarak bir çözüm bulmak için aynı odada karşısına oturttu. Steve gözyaşları içindeydi -istediği şeyi elde edemediğinde çabucak ağlardı-
Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
644
Baskı Tarihi
2002
Baskı Sayısı
13. Baskı
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
kadere ve gönlüme dair
İşte ben hep böyle bildiğin gibi:
Kaderi öpüp başıma komuşum,
Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,
Belli efendim, besbelli
Yaşamaktan soğumuşum.
Yaz yağmurları misali yıllarca
Yağmış durmuşum kendi içime.
Zaten dünya öyle dünya ki kim kime
Herkes kendi derdine anca,
Herkesin yüreği lime lime...
eşitlik değil adalet
'eşitlik'in ilkel bir paylaşım biçimi olduğunu düşündüğünü biliyordum,
''evet. eşitlik'e değil kardeşlik'e inanıyorum. 'eşitlik' fiilen mümkün olmayan bir kandırmacadır. insanlar kardeştirler ama eşit değil! küçük kardeşiyle boks yapmaya kalkan bir ağabey düşünsene! bazen, bu eşitlik denen şeyin, güçlülerin güçlü olma sorumluluklarını sırtlarından atmak için uydurdukları bir kavram olduğunu düşünüyorum.''
kendine vekil
... ''öyle! oysa, islamiyet'in insanoğluna yüklediği sorumluluğun ima ettiği liyakat müthiş bir şeydir, arkadaşım. rönesans hümanizması filan bunun yanında çocuk oyuncağı kalır. adamlar, gaddar yahovadan kaçarken, sadist zeusun kucağına düştüler! öte yandan, 'alemlerin rabbi, ademin yaratıcısı', insanoğlunu kendisine vekil tayin ediyor! kendi adına hareket etme yetkisi veriyor! batı insanı kendisini böyle bir iltifata asla layık görmedi! ezikliğinden kurtulamadı!''
neden
''neden bize doğru dürüst bir dinler tarihi, düşünce tarihi öğretilmez! kimse bilmiyor mu?''
''kimse bilmese, ben nereden bilirim? tabii, herkes biliyor. ama, hepimizi 'hayati' çıkarları çocukları 'çocuksu' bırakmakta birleşiyor anlaşılan.'' içini çekti, ''daha doğrusu, eşyalarla uğraşmaktan insanlarla uğraşmaya vakit yok. ölü-sevicilerin zaferidir, bu. colossus'u kırmaya kalkan heliconluya, 'vakıf' ne yapardı, dersin? bizim anlamamız, hızla yıkmamız gereken en büyük put şu: insanoğlunun bağımsız ve özgür olduğu anlayışı bizimkine değil, batı kültürüne tümüyle yabancıdır. insanı önceden kararlaştırılmış bir biçimde düşünmeye, çalışmaya, talep etmeye, tepki göstermeye zorlayan onların kültürüdür, bizimki değil!''