Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
560
Baskı Tarihi
Mart 2010
ISBN
978-975-6004-88-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Fecr Yayınevi
Mütercimi
Okan Sevinç
Orijinal Adı
Gofteguhayı Tenhayi
Benim hamurumu felsefe, hikmet ve irfanla yoğurmuşlar. Hikmet, bende sonradan kazanılmış veya hafızada biriktirilmiş bir ilim değildir. Bilâkis o benim özüme aittir, benim sıfatımdır. Ağırlık, içgüdü ve vücut ısısı gibi sıfat ve durumlara sahip bir varlık olduğum gibi, hikmet ve felsefeye de sahip olan bir varlığım ben. Harcımda, ruhumun özünde, hatta dostlarımdan birinin şakayla dediği gibi, görünüşümde, bedenimde, davranışımda, sözümde ve sessizliğimde hep felsefe vardır.

Biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.

Onların içen ve gülenleri varsa, benim yanan ve ağlayanlarım var. Onlar, kalabalıkta birbirlerine yabancıyken, biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
560
Baskı Tarihi
Mart 2010
ISBN
978-975-6004-88-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Fecr Yayınevi
Mütercimi
Okan Sevinç
Orijinal Adı
Gofteguhayı Tenhayi
Benim hamurumu felsefe, hikmet ve irfanla yoğurmuşlar. Hikmet, bende sonradan kazanılmış veya hafızada biriktirilmiş bir ilim değildir. Bilâkis o benim özüme aittir, benim sıfatımdır. Ağırlık, içgüdü ve vücut ısısı gibi sıfat ve durumlara sahip bir varlık olduğum gibi, hikmet ve felsefeye de sahip olan bir varlığım ben. Harcımda, ruhumun özünde, hatta dostlarımdan birinin şakayla dediği gibi, görünüşümde, bedenimde, davranışımda, sözümde ve sessizliğimde hep felsefe vardır.

Onlar altın topladılar, ben hazine buldum.

Kimin söylediğini bilmediğim şöyle bir söz var. "Erkeğin şerefi, kızın bekâreti gibidir. Bir defa lekelenirse asla telafi edilemez." Bana "Biat et, iki masa dışında istediğin masaya otur." dediler. Ben ise, gidip kızıl kale askerî zindanlarındaki hücrelere girdim. Bir süre sonra eli boş dışarı çıktım. Bu defa da ülkenin "yeşil kale" zindanlarına düşmüş gibi oldum. Bağ ve bahçeye kavuşan diğer arkadaşlarımla kendimi kıyaslayınca sevinç, şükür ve şevk deryasında boğuluyorum. O "en büyük leke"ye takılıp kalmadım; dünyaya bulaşmadım. Öğretmenliği ve sessizliği seçtim. Hale bakıp sözlere aldırmadım diye Allah'a hamd ediyorum; içim içime sığmıyor. Onlar altın topladılar, ben hazine buldum.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Kara Mucize

Şurası çok açıktır ki çöl, bayındırlığın yokluğu demektir. Yaşamak için gönlünü suya ve bayındırlığa bağlamış olması yüzünden, çöl bir tür usanmışlıktır. Mutluluk, lezzet ve huzur için çırpınış, iyimserliği yitiriştir. Bir ağaç gölgesi altında uzanmanın, evini barkını kurmanın, mutluluk içinde nefes almanın, kendinden hoşnutluk duymanın ve bunca nimete şükretmenin iyimserliği... Ancak sorumlu olan, inşa etmekle sorumlu olan kimsenin, yıkıcılığı öğretmemesi gerekmez mi? İşte tam da bu nedenle, bir okuyucunun çölde kalakalması - ki bu durum beni tereddüde düşüren bir felakettir- ve orada şehadet yoluna çıkmak üzere guslediyor olması mümkündür. Çünkü Schandel'in deyişiyle: "Aşk uğruna, sadece hayatları kendi gözleri önünde önceden ölmüş olanlar ölebilirler." Acı, inkar, anlamsızlık... Bunlar dünyanın yolunu ahirete ulaştıran ve açan keskin kılıçlardır. Çünkü başkalarının ekmeği için kaygılanarak onu elde etmeye çalışmak, daha ilk adımda, kendi ekmeğinin kaygısını öldürmek ve kendi ekmeğini elden çıkarmak demektir.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.
Neden Altını Çizdim?
Şems-i Tebrizi'nin dediği gibi; O kâtip üç çeşit yazı yazdı
Birini o okudu, başkaları değil.
Birini o da okudu, başkaları da.
Birini o da okumadı, başkaları da.

Kevir (Önsözden)

Varlığım sadece bir kelimeden ibarettir benim; hayatım da o biricik sözü söylemekten. Nasıl mı? Üç şekilde: Konuşmak, öğretmenlik etmek ve yazmak. [..] Yazılarım da üç türlüdür. Toplumsal yazılar, İslami yazılar ve "Çöl" tarzı yazılar. Sadece halkın hoşlandığı toplumsal yazılar, hem benim hem halkın hoşlandığı İslami yazılardır. Oysa beni tatmin eden, bana çalıştığımı ve yazarlık yaptığımı değil, nasıl desem, yaşadığımı hissettiren "Çöl" tarzı yazılardır. Bunları yayınlarken sürekli olarak tereddüt edişim işte bu yüzdendir. Her biri, eylemlerimle düşüncelerimin değil, ama varlığımın birer parçası olan şu üç yüz sayfadaki on binlerce kelime, zamanın yağ çıkarıcılarının ağır taşı altında ezilerek çıkmış olan özsuyumdur benim. Ağzına gem vurulmuş, gözü bağlanmış bir eşekle döndürülen bu acımasız devasa değirmen, ruhumun, beynimin, duygularımın ve sinirlerimin üzerinde döndükçe dönüyor ve gecenin sonunda, gün ağırırken başlamış olduğu noktaya geliyor. Bu kısır ve saçma döngü içinde, eşeğin önünde gidecek bir yer olmadığı, bu taşı bir yere taşımadığı besbelli. Eğer bir amacı varsa, o, bizim yağımızı çıkarmak. Varacağı son hedef, bizden arta kalan kırıntıların, ömür adı verilen, sinsi bir fısıldayıcı olan şu geceyle gündüzün elleri ayakları altında ezilip gitmesi.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.

Aynulkuzât

Şimdiki zaman içindeki yalnızlığın korkusuyla tarihe doğru kaçarken, tomurcuk açacağı çağda, bilgi, duygu ve düşünce küstahlığı suçuyla, otuz üç yaşındayken üzerine erimiş mumlar dökülen kardeşim Aynulkuzât'a rastladım... Cehalet dönemlerinde bilgi başlı başına bir suçtur. Mustazaflarla düşkünler topluluğu içinde ruh yüceliği ve cesur yüreklilik; Buda'nın tabiriyle "göletler ülkesinde kendi kendinin adacığı olmak" bağışlanamayacak bir suçtur. Kendi kendime iç yakınışlarımı okurken, pek çok kez, bunları kardeşim Aynulkuzât'ın da yazmış olduğunu gördüm.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
206
Baskı Tarihi
Kasım 2010
ISBN
978-975-6006-66-5
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
April
Editörü
Samed Karagöz
Fatih Altınöz, burnumuzun dibinde, kafamızın içinde ve kalbimizin derinliklerinde olduğu halde fark edemediğimiz, fark etsek bile ifade etmekte zorlandığımız gerçekleri kahkahalarla konfeti gibi üstümüze saçıyor.

Kravat

Deli desen değilim çünkü her gün kravat takıyorum. Normal desen o hiç değilim çünkü her gün kravat takıyorum. Bu durum da benim kim olduğum şüpheli.

Berzah'tan çıkış I

Olup biteni açık seçik görebilmekten mahrum bulunuyorsak,bu, birşeylerin olup bitmediği, oluşmakta olmadığı anlamına gelmemeli. Tersine, belki bizim iyice farketme yeteneğimizin elimizden alınmış olmasıyla izah edilmeli. Çünkü geçilen berzah, hiç değilse bizim insanımız için, en azından yüzelli yıllık bir mesafedir. Buna rağmen, daldıkları berzahtan memnun olanlar ve oradan çıkmak istemeyenler varsa onlara diyecek yok. Biz bu berzahtan çıkmaya çabalayanlara konuşuyoruz.

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
93
Baskı Tarihi
2007
ISBN
975-8692-07-0
Baskı Sayısı
3. Baskı
Yayın Evi
Bilge Adam
Editörü
Adnan İnanç
Mütercimi
Ali Aydın
Dine dinsizlik mi karşı yoksa başka şeyler mi bu konu hakkında güzel bir eser.

Proudhon, Dostoyevski ve Ebu Zer

Evinde yiyecek bir şey olmadığı halde, kılıcını çekip de insanlara saldırmayan kimseye şaşarım. Avrupa'da bazen bu sözü söylerdim ancak kimin söylediğini belirtmezdim. O zaman bazıları bu sözün Proudhon'a ait olduğunu sanırdı. Zira Proudhon herkesten keskin ve sert konuşur. Dedim ki Proudhon halt etmiş, bu derece sert bir sözü söylemek onun ne haddine! Ya da bu sözün Dostoyevski'ye ait olabileceğini sanırlar. Oysa Dostoyevski şöyle demekteydi: "Eğer bir yerde biri öldürülüyorsa, o olayda parmağı olmayan kimseler de o suça ortaktır." Nitekim doğru söylüyor. Ancak Ebuzer'in söylediğine bakın: "Evinde yiyecek bir şey olmadığı halde, kılıcını çekip de insanlara saldırmayan kimseye şaşarım." Burada konuşan bir dindar değil, dindir aslında. Ebuzer sadece fakirliğine sebep olana ve onu sömüren kimseye ve kesime kılıç çekmekten söz etmiyor. Aksine halka kılıç çekmekten söz ediyor. Neden? Zira böyle bir toplumda yaşayan herkes yaşadığı ve buna müdahale etmediği için, o da fakiriğimin ve açlığımın sorumlusudur. Peki ne kadar sorumludur? Bir sömürgeci ve bir düşman kadar...

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
Neden Altını Çizdim?
( http://video.google.com/videoplay?docid=5595181022911987823# )

Bu kitabı aldığımda ilk sayfasını bu şarkıyla açmıştım. Beyrut kendini anlatmış, kendini bize benzeterek, bizi kendimize yakınlaştırarak, içimize dokuna dokuna...


Beyrut

Çok tanıyanı var, ama kimsesi yok, bakma. Fena halde öksüz o. [...] Herkes onda kendi yaşadığını seviyor. Sor, herkes söyleyecektir. Hayatlarının en önemli dönemecini onunla aldıklarını anlatırlar. Çünkü herkesten, herşeyden koparır seni. Kendinle bırakır. Ne istediğini bir tek o zaman bilirsin, sana kendini itiraf ettirir. [..] Aramızda bir yerde oturuyor. Bizimle yaşıyor gibi ama... Sorsan kimse gösteremez yerini. Efkarlı bir yerimiz var. Ne zaman ansak onun adını, ne zaman " Beyrut" desek, oramız sızlıyor.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Sigara

Çok sigara içiyor. Bırakamadı bir türlü. Ölümle ilgili hiçbir şeyi ciddiye almadığı için diyorlar, ama değil. Aslında sadece ellerini nereye koyacağını bilmiyor.