Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Toprağın kaderi

Herkes toprağının kaderini sırtında mı taşır?

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Çocuğu bu ayı öldürdü!

Filipinam, Beyrut'un anneni kendine benzettiği günü anlatmalıyım sana. O gün bacakları olmayan, on iki yaşında bir çocuk, elleriyle koşarak kendini kurşunların ortasına atmıştı. Biri daha Beyrut'un yazdığı kaderini tekmelemişti. Savaşın en şefkatli yanı budur. Kendini kapıp koyvermek isteyenlere kucağını açar. Uyku gibi yumuşak, kan kadar ılık bir gürültü kucağı savaş. Eriyip gitmek isteyenlerden hesap sormayan boz bulanık bir toz yatağı. Babanın işi Filipina, insanları inatla hayatta tutmak. Ama buradan çekip gidecek tek yeri ölüm olanları, bir gün ılık bir yolculuğa çıkmaya karar verdiklerinde sessiz bir hürmetle izlemek gerektiğine inanıyorum. Giden bir çocuk olsa bile. [...] Bir amcası vardı bu çocuğun. Denizciydi adam. Sadece bir kez gelmişti Şatilla'ya ve bu çocuğa İspanya'dan bir oyuncak getirmişti. İp atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden. Bundan nefret ederim Filipina, haberin olsun. Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! Çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. Yoksul evlerin iyiden iyiyye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. Evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. Üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar : "Dikkat et! dikkat et!" Millet birbirini öldürürken, Allah'ın belası oyuncak herşeyden daha kıymetli görünür... Bana sorarsan Filipina, çocuğu bu ayı öldürdü.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Yara

Bu topraklarda erkekler, öyle bir yerinden yaralı ki Filipina, ne kadar sevsen geçmez.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ekmek Ağacı II

Yoksullardan böyle tuhaf bir alayla bahsetmesine rağmen, pencereden endişeyle ekmekleri ve ekmekleri alanları izlemesine bir türlü anlam veremediği için bir gün asabı bozuk yüzüne aldırmadan sormuştu Setanik. "Zeynab hanım, niye ekmekleri insanlara doğrudan vermiyorsunuz?" Saçları kadar korkunç kaşlarının altından bakıp, "Onlara dokunmak istemiyorum" diye tıslamıştı. Vakit geceyarısını geçtikten sonra, Zeynab hanım elinde bir şişe vişne likörüyle Setanik'in kapsının önünde belirmiş ve "Konuşmak zorundayız." demişti. "Batı'da yoksullar zenginlerden nefret edebilir. Ama Doğu'da yoksullar kendilerini zenginlerin küçük kardeşi zannederler. Öfkelenseler bile söylemezler. Yoksullar Batı'da söyler, Doğu'da kendi kendilerine söylenirler." "Ben, benden nefret hakkı olmayanın minnetini istemiyorum. Herkesi onurlu bir yoksullukta eşitleme hayalimizden geriye bu kaldı. Bu zavallığımızdan tiksiniyorum. O yüzden dokunmak istemiyorum onlara. Bir kez dokundum ve pişmanım. Kedi evimle onlarınki arasında melez bir hayat kurmuştum. 90'lardaydı. Sovyetler yıkılmıştı ve dünyayı kurtaramayacağım için Aşrafıyya Mahallesinin yoksullarını kurtarıyordum. Değiştirmeyi başaramadıkları dünyaya küsmeyi hakları sayan arkadaşlarımı da örgütlüyordum bazen. Yeni yoksulları beğenmiyorlardı. Oysa eskisi gibi olmayan bizdik, bunu anlatamayacağım için sadece paralarını alıyordum. Birinin çocuğu için burs parası, ötekinin hastası için doktor parası, berikinin sakat kardeşi için tekerlekli sandalye parası... Sonra bir gün dünya için tek çözüm olduğuna inanmaya başladığım bu iyilik makinesine yoksul bir kadın çomak soktu."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
277
Baskı Tarihi
Ocak 2010
ISBN
978-975-289-670-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!

Ekmek Ağacı I

Bu genç Ermeni kadının sözlerinden çok kalbinin ciddiye alınması gerektiğini onu tanıyan herkes bilirdi. Zeynab Hanım'ın ve "Ekmek Ağacı"nın sırrını bilen tek insan olmasının sebebi de buydu. Olay şöyle gerçekleşmişti... Her sabah dallarına ekmek torbaları asılan portakal ağacının adı zaman içinde "Ekmek Ağacı"na dönüşmüş, insanlar sokaktaki bir evin ya da dükkanin yerini tarif ederken "Ekmek ağacının yanında" ya da " Ekmek ağacının tam karşısında" gibi cümleler kurmaya alışmışlardı. Zeynab Hanım durgun evinin içine vuran güneşte dumanı kıvrıla kıvrıla çoğalan sigarasıyla, gün boyunca ara sıra pencereden gizlice ekmeklerin durumunu kontrol ederdi. Torbaların kaçı gitmiş, kaçı kalmış, sayardı. "Yoksullar kaplumbağalar gibi" demişti bir kez, "hareket ettiklerini hiç görmezsin. Hep sen bakmazken ekmeklerini alıp ortadan yok olurlar."

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Gönül eri garîb olmaz!..

Sözde hikmet çoktur. Birincisi, kimden geliyorsa onun kalbinin kisvesini taşır. Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir. Kederle dolusun. Merak ve endişe içindesin. Demek ki hakikati göremiyorsun. Karamsarlığın kaynağı ışıktan uzak durmaktır. Gayret atına bin, himmet dile ve ümid et. Bidayeti parlak olanın, nihayeti de parlaktır. Gönül eri garîb olmaz!..

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Ahlak Dersi II

Nefsin karanlık orduları fevç fevç akıyorlar. Zaman ve mekanı dolduran et kokusu. Metin ol, vadedilen bir şeyin vuku bulmaması seni şüpheye sevketmesin. Basiretine güven. Dünya nimeti için zaaf haline düşersin. Ona doğru koşma, şükür ipi elinde ya. Her meseleye cevap veren, her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan bir kimse mi gördün, derhal ondan uzaklaş. Marifetin mukabili inkar, ilmin mukabili cehalettir. Melal içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun. Ne ki senden alınmıştır o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit. Unutma ihtiyaç mütemadîdir.

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
102
ISBN
975-7462-02-0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Dergah

Ahlak Dersi I

Talep şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz. Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularıyla yıkan. Kader, teneffüs ettiğin her nefeste seninle. Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun. Öyle ahmak öyle hüzün verici. Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!.. Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor, terke mani olan ne? Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen zaten ölüsün. [...]

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Or’da Kimse Var mı?” dörtlüsünün üçüncü kitabı Valla Kurda Yedirdin Bern’de Türk solunun ve Kürt sorununun resmi çiziliyor. “Türküm…kendi insanımın manzaralarını seviyorum… Buna milliyetçilik diyorsan, öyle olsun!” diyor Günay Rodoplu, ve devam ediyor. “Milliyetçi’ olduğum içindir ki, Kürtlerin köken arayışlarını empatiyle izliyor, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. ‘Mızıka çalındı, düğün mü sandın?’ türküsü içimi titretirken, Şiran’ın ‘Hanımaı mın, bermaya mın’ feryadına kulak vermemem mümkün mü?
Neden Altını Çizdim?
*Bitlis'te Beş Minare türküsü

(http://fizy.com/#q/bitlis/1)

Mahremiyetime tecavüz edilmişcesine mahcubum!

Meriç haklı, kavga insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında. Memduh Amca'nın kaderini de, Şırnaklı Melo'nun kaderini de kelimeler belirliyor. Kelimeler bu defa Nezan Kendal'ın kelimeleri! 1949 doğumlu bir adam Kendal. Sen gerçekten İsa'dan 604 yıl önce doğduysan, senden 2400 yıl daha büyük! Nükleer fizikçiymiş, yani bilim çağının bir ürünü. Sartre ve Beavouir'le birlikte Fransız Kürt Derneği'ni kurmuş. Bilimsel güce hayran. Entelektüel güce hayran! Halkının müziğini bile, 'Rus Şarkiyatçısı Minorsky 'Her kürt bir şairdir!' der diye övüyor - Sartre'a "Bitlise meni girane meni girane, devore levuk devore'* yi dinlettiğini duyar gibi oluyorum. Mahremiyetime tecavüz edilmişcesine mahcubum!

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Everest Yayınları
Or’da Kimse Var mı?” dörtlüsünün üçüncü kitabı Valla Kurda Yedirdin Bern’de Türk solunun ve Kürt sorununun resmi çiziliyor. “Türküm…kendi insanımın manzaralarını seviyorum… Buna milliyetçilik diyorsan, öyle olsun!” diyor Günay Rodoplu, ve devam ediyor. “Milliyetçi’ olduğum içindir ki, Kürtlerin köken arayışlarını empatiyle izliyor, elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. ‘Mızıka çalındı, düğün mü sandın?’ türküsü içimi titretirken, Şiran’ın ‘Hanımaı mın, bermaya mın’ feryadına kulak vermemem mümkün mü?

Tao

Arnavut kaldırımı döşeli Tao'da yürüyoruz. 'Tao' Tabiatın Yolu, dirayetli yaşamanın yolu. Bir düşünme, daha doğrusu, düşünmeme biçimi. Düşünce yapay bir düzenlemedir. Sadece tartışmaya yarar. Hayata yarardan çok zarar getirir. 'Yol' aklın yapay düzenlemelerini ve avadanlıklarını reddederek bulunur. Alçak gönüllü bir geri çekiliş, kırsallık, doğanın sözcüklere dökülmeyen idraki. Malumat dirayet değildir, tersine, öğrenim arttıkça sahtekarların sayısı da artar. Malumat erdem değildir, hiç kimse bilgelikten bir aydının uzak olduğu kadar uzak olamaz. Ustalar tartışmazlar, tartışmacılar usta değildir. [...] Düşünülebilecek en kötü irade şekli filozofların iradesidir, çünkü her doğal oluşumu teori ve kanunlar çerçevesinde düşünür, toplumu geometri gibi yapılandırmaya kalkarlar. Kuralların, yaşama özgürlüğünü, parçaların hayatiyetini öldürdüğünü idrak etmezler. Özgürce kavradığı, serbestçe yürttüğü işin hazzını ve verimliliğini bilen sade insan, daha iyi bir yöneticidir, çünkü kanunların tehlikeli olduklarını, faydadan çok zarar getirdiklerini bilir. Böyle bir idareci, insanlara olabildiğince az kural getiren idarecidir.