Mülkiyet
Thatcher'in çok haklı bir sözü var, diyor ki, "Bir şeyin sahibi devlet ise, o şey kimseye ait değildir' demektir, 'Kimseye ait olmayan bir şey de, kimsenin umrunda değildir!" demektir.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-00125-1-8
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Halil Açıkgöz
Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
Sınıfsız bir cemiyet
Osmanlı Avrupa'nın daha önce gördüğü rüyayı gerçekleştirmiş: Sınıfsız bir cemiyet. Avrupa bu idealle yaşamış daima. Biz ise bunu gerçekleştirmişiz. Fakat 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması'yle biz Batı'ya teslim olmuşuz. O günden beri yarı sömürgeyiz. Yarı sömürge, tam sömürgeden çok daha fena. Tam sömürgede milli hisler şahlanır. Bunda ise öyle değil. Tam bir metres hayatı. Nikahsız evlilik. Bu anlaşmanın resmen kabulü Tanzimat Fermanı ile 1839'da. O günden beri kapitalizm girmiş ülkemize. Ve sınıflı bir cemiyet hâline gelmeye doğru gidiyoruz. Yani Batı'nın hastalığını biz de kapıyoruz, kapitalizmi almakla.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
306
Baskı Tarihi
temmuz 2006
ISBN
975-7032-31-x
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ezel Erverdi,İsmail Kara
Eser Nurettin Topçu'nun 1952-1958 yılları arasında yazdığı hikâyelerden oluşmaktadır. Bu kitap esasen bir fikir adamı olan Topçu'nun sanatçı kişiliğini ortaya koyuyor. Eserde ter alan metinler yazıldığı yıllarda Anadolu insanının meselelerini, aydın kesimin çıkmazlarını ve Topçu'nun mistik-metafizik dünyasını dile getiriyor.
Mihriban bu şimdiki geçimsiz karısı mı idi?
Mihriban bu şimdiki geçimsiz karısı mı idi? Hadi sevda zamanla eridi diyelim, masum bakışları ile ipekten kalbi ne oldu bu kızın? Hayat ne tuhaf, kadının sadece derisini değiştirmiyor, biz farkında olmadan derinin içindeki dilberi alıp yerine bir acuze yerleştiriyor. Evet, hayat arkadaşı, dert ortağı imiş kadın. Acaba dert kaynağı olmayanı da var mı bu cinsin? Üstelik bir de akrabalık derdi vardır bunun. Kocanınkileri yılan gibi gören kadınlar kendi akrabaları ile birleşip kocalarını mahvederler.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
306
Baskı Tarihi
temmuz 2006
ISBN
975-7032-31-x
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Ezel Erverdi,İsmail Kara
Eser Nurettin Topçu'nun 1952-1958 yılları arasında yazdığı hikâyelerden oluşmaktadır. Bu kitap esasen bir fikir adamı olan Topçu'nun sanatçı kişiliğini ortaya koyuyor. Eserde ter alan metinler yazıldığı yıllarda Anadolu insanının meselelerini, aydın kesimin çıkmazlarını ve Topçu'nun mistik-metafizik dünyasını dile getiriyor.
Hayat acılarının tedavisi için kadını arar
Hayat acılarının tedavisi için kadını arar, evliliğe koşar, aile içinde selamet umarız. Bilmeyiz ki izzeti nefsimizin en büyük düşmanı en yakınımızdaki kadındır.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
207
ISBN
978-605-4195-17-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
H.Ahmet Menteş
Hayat affetmek ve şükretmek için bir mühlettir
Rahmi Eray'ın bir tarifi vardır. "Hayat affetmek ve şükretmek için bir mühlettir."
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Emelen Müttehit
Atatürk'ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabının ilk cümlesine göre, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir."
Dikkat edilirse, "TC dahilinde oturan," "tabiiyetinde bulunan", "vatandaş olan" vb. değil, kuran. Çünkü millet, Atatürk'e göre, belli sınırlar dahilinde oturan lalettayin bir topluluk değil, bir irade ve ülkü birliğidir; "emelen müttehit" bir varlıktır. Türkler için bu ittihadın esası ise, Türkiye Cumhuriyetinde tecelli eden bağımsızlık, milliyetçilik, laiklik, cumhuriyetçilik, muasır medeniyetçilik vb. ülküsüdür. Cumhuriyet idealini ve onun bütünleyici ögeleri olan Türk dili ve kültürünü benimseyen herkes, din ve soy ayrımı olmaksızın kendine Türk diyebilir.
Tıpkı İslamiyete girmek için kelime-i şehadetin yeterli sayılması gibi, o halde, yeni anlamıyla Türklüğün şartı da bir siyasi amentüdür.
"Türklüğü" tesis eden irade beyanı, Kurtuluş Savaşı, Millet Meclisi, padişahın ve halifenin kovulması, Sakarya, Dumlupınar, düşmanın denize dökülmesi, laiklik, Medeni Kanun, şanlı ordu, Latin alfabesi, 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 9 Eylül, 29 Ekim gibi birtakım temel kavram ve sembolleri içeren, kısaca "vatan-millet-sakarya" deyimiyle özetlenen bir formüldür. Bu formülü kabul ve beyan etmekle "Türk" olunur.
Cumhuriyetçi tanımın teorik öncülleri
Yukarıdaki listede dikkati çeken bir özelliğe parmak basmalıyız. Dikkat edilirse, "Türklüğü" tesis eden kavram ve semboller dizisinin tümü ortak bir tarihi özneye – aktöre – sahiptir. Kendisine (sözgelimi Ulutürk, Yücetürk, Kahramantürk vb. değil) Atatürk adı verilmesi tesadüf değildir. Çünkü cumhuriyetin kurucusu yalnız Türklerin lideri, rehberi, en büyüğü, en değerlisi vb. değildir: Türk milletini vareden aktif ilkedir. Türk milleti, O'na boyun eğmekle millet olur. Anadolunun rahmindeki şekilsiz cenin, O'nun müdahalesiyle "Türk" olmuştur!
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Zihnin hazmı
Zihnin hazmı konuşma ile oluyor. Biz düşüncelerimizi başkalarının dikkatinde, başkalarının kayıtsızlığında veya hiddetinde, hattâ zulmünde yaşarız.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Seyahat denen yalnızlık mektebi.
Seyahat denen yalnızlık mektebi. Hep ayni hızla çok uzaklara sıçrayan, geldikleri yere dönmek veyahut büsbütün kaybolmak için bir yığın şeyin bize gelmesi, bize çarpması, bir taraflarımızı kanatması, acıtması. Dün akşam Champs-Elysees'de oturduğum kahvede büyük bir kuş sürüsünü ürkütmüş bir adama benziyordum.Bana doğru gelen bir yığın renkli ve telâşlı uçuş, yüzümü, gözümü sıyırıp geçen kanatlar.
Ve sonra boşluk...
Bazan bu kadarı bile olmuyor. Her şey, bütün hayat, ölü bir dalga gibi ayaklarınızın ucunda kırılıyor. Ve siz, kirli bir suda bir yığın çakıltaşı, yosun parçalan arasında yanlızlığınızı seyrediyorsunuz.
Amerika Türküsü
Bir Amerikalı olmak ne demektir biliyor musunuz? diye söylendi Günay, neden sonra...
"Amerikalı olmak, dünyanın neresine gidersen git kendi türkünü duymak demektir."
"Öyle değil mi?" dedi Duran.
"Bir bakarsın, bir çekik gözlü Japon ya da bir palabıyık Türk ya da koca ağızlı bir Afrikalı, elinde gitar senin türkünü söyler. Söylerken de bir gözü sendedir; beğenecek misin, diye merak ediyordur. Yaltaklanır. İyi taklip edip de, beğendirdi mi, ondan mutlusu da yoktur ha! Her yerde bir Madonna ya da Michael Jackson görsen, dünyanın sana ait olduğunu sanmaz mısın? Nairobi'nin ortasında ya da Kuzey Kore'de İbrahim Tatlıses'i taklit eden adamlar olduğunu düşünmek ne garip değil mi? Amma da güvenli olur insan!"
Uzandı, bir sigara yaktı, dumanı gözüne kaçtı.
"Gücüme gidiyor," diye söylendi, "Gücüme gidiyor! Kendi türkümüzü duymak istiyorum."
Neden Altını Çizdim?
( http://fizy.com/#s/1a2clm ) Kronos Quartet güzel söyler : Getme getme...
Getme, Getme
Gelip gelip de gelemeyen akarsuydu, kanun; ney; suyun melalini boğuk boğuk haykırdı. Sonra karşılıklı konuştular. Ney ağladı, yakardı kanuna. Kalksın, boşansın istiyordu. Kanul mırıl mırıl direndi. Bir süre böyle çekiştiler. Kudüm dayanamadı, neyi destekledi, haydi! haydi!... Ses yükseldi, yükseldi, vadileri, dağların doruklarındaki buzulları koynuna aldı. Akar su ricaları kıramadı, önce yavaş yavaş sonra hoplaya zıplaya koşmaya başladı. Tribünlerdeki mineler mavi mavi gülümsediler. Güneş ışığını gök kuşağı yapacak şekilde ayarladı. Çalgılar şöyle bir es verdiler, sonra hep beraber güneşe şükranlarını sundular. Karşı dağlardan bir kadın sesi katıldı, "Gözlerin aldı mene, kemende saldı mene, getme getme gel, gözel yar, getme getme gel!" diye yalvardı, suyun arkasından. Nereden çıktığı belli olmayan kavallar katıldı, "Amandır koymayayım, yar gözden saldı meni, getme getme gözel yar, getme getme, gel!"
"Gurbanam han gözüne yar, nazla bahan gözüne yar... Yene sürme çekipsen, eller yıkan gözüne yar, getme getme gel..."
"Getme, getme" diye yakardığının Türkiye olduğunun farkındaydı. Burun direği sızladı Günay'ın. Bütün gücüyle sevmeye çalıştığı adamlara baktı. Onlar da hüzünlenmiş gibiydiler.
senin ala gözlerin, canım ala gözlerin
gorhuram birden ölem, yâda gala gözlerim"