Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
528
Baskı Tarihi
2015
Yazılış Tarihi
1991
ISBN
978-975-01164-8-3
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Sentez Yayıncılık
Editörü
Ümit Tatlıcan
Mütercimi
Özlem Balkız - Gülhan Demiriz - Hacer Harlak - Cevdet Özdemir - Şebnem Özkan - Ümit Tatlıcan
Orijinal Adı
Key Ideas in Sociology

Sosyolojide Temel Fikirler, ondokuzuncu ve yirminci yüzyılların büyük sosyolojik düşüncelerine bir giriş çalışması olarak hazırlanmıştır. Hedef kitlesi sosyoloji ve ilişkili sosyal bilim derslerine devam eden Lisans ve Hazırlık Sınıfı öğrencileridir. Kitabın ilgi odağı, sosyoloji ve toplumsal düşüncenin -içinde yaşadığımız dünyayı anlama, yorumlama ve bazı örneklerde değiştirme aracı olarak- gelişiminde etkili olan temel fikirlerdir. Kitap üç ana kesim veya döneme bölünmüştür: 

1. Klâsik Dönem: Kurucu Babalar ve Çağdaşları,
2. Modern Dönem,

Demokrasi ve Oligarşi

(Robert) Michels, teorisyen dostları Pareto ve Mosca gibi, yüzyılın başında, kitle demokrasisinin Avrupa'yı hâkimiyeti altına alır göründüğü, sosyalist ve komünist fikirlerin revaçta olduğu ve gerçek demokrasinin -halkın kendisi için, kendisi tarafından yönetiminin- geldiğinin ilân edildiği bir dönemde yazmıştır. Ancak Michels, tıpkı Pareto ve Mosca gibi, giderek bu demokrasinin imkânsız hale geldiğini ve oligarşinin kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başlar. Onun tezinin temelini, kitle demokrasilerinde örgütlenme ihtiyacı ('demokrasi örgütsüz düşünü­lemez') ile büyük örgütlerin oligarşi eğilimi ('Kim organizasyondan söz ediyorsa, oligarşiden söz etmektedir') arasında bir çelişki bulunduğu düşüncesi oluşturur.

Bir kitle demokrasisinde, birey tek başına bir güce sahip değildir. Sadece örgütler içinde diğerlerine katılarak sesini duyurabilir ve bu durum özellikle eğitim ve paradan, siyasal dizginleri ele geçirecek bağlantılardan yoksun çalışan sınıflar için doğrudur. Ancak, delegeler "kitleleri temsil etmek ve onların iradesini gerçekleştirmek" amacıyla seçilecekleri için, bu kitle örgütleri içinde kararların alınmasında kimse belirleyici konumda olamaz. Ayrıca, etkili olmak için bu örgütlerin tam-gün çalışan elemanlara ve idari kurallar ve düzenlemeler hiyerarşisine ihtiyaçları vardır. Fakat, gerek resmi görevliler gerekse örgüt liderleri arasında çok geçmeden oligarşik eğilimler gelişmeye başlar.

  • Memurlar bilgi üzerindeki uzmanlıkları ve güçlerini kararları etkilemek için giderek daha fazla kullanmaya başlarlar.
  • Giderek, bürokrasilerde bir kariyer yapısı gelişir ve 'terfi çılgınlı­ğı' ortasında, kişinin üstlerine itaati çok geçmeden yetenekten fazlasını anlatmaya başlar. Böylece, bireysellik ve eleştiri kısa bir süre içinde ortadan kaldırılmaya ve ezilmeye çalışılır ve tepedekilerin gücü artırılır.
  • Giderek, bu örgütlerin tepesindekiler, örgütün hedeflerine ulaşmaktan çok kendi güçleri ve ayrıcalıklarını sürdürmekle ilgilenirler. Örgüt bir aracın amacından ziyade bizzat amaç haline gelir; örgüt politikaları, radikal eylemler, örgütün yıkımına yolaçabilecekleri korkusuyla, giderek daha muhafazakâr olmaya başlar; liderlik tüm karar mekanizmasını ve atamaları hâkimiyetine alır ve kendi gücü üzerindeki denetimleri kaldırır ve mümkün olduğu yerlerde, kendini örgütün can damarı ilân eder.
  • Giderek, sıradan üyeler kendilerini örgütten, karar alma sürecinden dışlanmış halde bulurlar. Onlar toplantılar ve belgelerin kuralları, işlemleri ve özel dilini anlaşılmaz bulur ve toplantılara,kararlara katılmayarak ve böylece liderin gücünü artırarak tepkiverirler. Örgütsel yapıların tepesindekiler elit bir hayat tarzı benimsemeye ve hatta bu yüzden çalışma yerine dönmeyi çok zor bulmaya başlarlar. Onlar kendi başlarına yeterli olduklarınainanmaya, kitlenin aşırı övgüsünü doğal görmeye ve örgüt için,'insanlar' için en iyi olanı sadece kendilerinin bildikleri propagandalarına inanmaya başlarlar.
     

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

İki deli

Müsbet ilimler, insanın eline hudutsuz bir kuvvet verdi.
İki deli, dünyadan hayatı silebilir.
İnsanın eline bu kadar şeytanî bir kuvvet veren ilim mi sorumlu bundan?
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

İlim amoraldır

Durkheim, "sosyoloji insanlann acılarını dindirmeyecekse lanet olsun böyle ilme" der. İlim amoraldır. İlim kendi namına işlenen cinayetlerin sorumlusu değildir. Tabiat kuvvetlerini emrimize ram eder ilim.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

"Kapital"den başka sosyoloji kitabı yok!

Goldmann "Recherches dialectiques"de, sosyolojiyi Marx'in kurduğunu ve "Kapital"den başka sosyoloji kitabı yazılmadığını söyler. Klâsik mektepler, Marx'in sosyologluğunu inkâr ederler. Ve yakın zamanlara kadar sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Comte'un Saint-Simon'un şakirdi olmaktan başka vasfı olmadığı ispatlanır.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

Demystification

Sosyolojinin bize kazandırdığı ilk vasıf, demystification, hakikati yalanlarından soyabilmektir.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır.

Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır.
Kimse tarafsız değildir ve tarafsız bir sosyoloji de yoktur.
Sosyal ilimlerle uğraşan her insanın alacağı ilk ders, sosyal ilimlerin relatifliğidir. Boukharine, "Her sınıfın ayrı bir sosyal ilmi vardır" derken, belki biraz mübalağalı bir hüküm veriyor. Ama sosyal ilimler kadar yalanın cirit oynayabileceği saha yoktur. Bütün sosyal ilimler, insan denen, dişleri ve tırnakları henüz sökülmemiş olan o mahlûkun suç ortaklığını yapmaktadır.
 


Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
411
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9754703566
Baskı Sayısı
6. Baskı
Editörü
Ümit Meriç Yazan

Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler.

Yobaz

İbn Haldun'un bugüne kadar Batı'nın el-kitaplarında adı geçmez. Avrupa tarafsızlığı temsil ettiği, her türlü düşünceye kapılarını açtığı halde, Doğu'ya kapalıdır.
Yalnız Doğu'ya mı? Marx, 1917'den sonra düşünce tarihine kapıları kırarak girer. Buna mukabil birçok solcular da, sağın mütefekkirlerini adamdan saymaz
İdeolojiler de, kilise gibi yobaz yetiştirir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
384
Baskı Tarihi
2016
ISBN
975-9000-45-5
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
Kadim Yayınları
Sosyal ve siyasal sorunlara yaklaşımlarındaki farklılıklar, doğal olarak aydınlar arasında bölünmelere neden olmuştur. Her kimlik sınır çizer; içeride tutulmak istenenlere yapılan her vurgu, dışarıda tutulacakları da belirginleştirir. Osmanlı’da ondokuzuncu yüzyılda oluşan siyasal kimlikler sırayla Batıcılık, Muhafazakârlık ve İslâmcılık olmuştur. Bu üç kimliğin ortak özelliği, Osmanlıcılık kimliğini de içermeleridir. Yirminci yüzyılın başlarında bu kimliklere Türkçülük de eklenmiştir.

Encümen-i Daniş

Osmanlı Bilim ve Sanat Akademisi olarak adlandırabileceğimiz Encümen-i Daniş 1851'de kurulmuştur. Encümen-i Daniş'in kuruluş amaçları arasında, ileride kurulması düşünülen Osmanlı üniversitesi için gerekli olacak ders kitaplarının ve "halk eğitimi" için gerekli eserlerin telif ve tercüme yoluyla hazırlanması yer alır. Bu iki amaç doğrudan "eğitim dili" sorununu gündeme getirir. Encümen-i Daniş'in kuruluş mazbatasında, yazı dilinin Türkçeleştirilmesi ve halk eğitimiyle ilgili eserlerin halkın anlayabileceği bir dil ve ifadeyle yazılması ısrarla vurgulanır. Türkçe kitap yazanlara veya yabancı dilden kitap tercüme edenlere rehber olacak birer Türkçe gramer ve Türkçe sözlük hazırlanması kararlaştırılmıştır.

Encümen-i Daniş'le "Osmanlı dilinin sadeleştirilmesi ve bilginin yayılmasını hedef alan bir ansiklopedist hareket" oluşturulmak istenmiştir. Kuruluş tüzüğünde Encümen-i Daniş'in, Arapça ve Farsça kelimelerin istilasından dolayı o zamana kadar ihmal edilen "lisân-ı türkînin ilerülemesine hizmet" edileceği, açıkça belirtilmiştir. Bu, Osmanlı yönetiminin dil konusunda atmış olduğu en açık ve en ileri adımdır. Takvim-i Vekayı'nin yayınlandığı günden beri, resmî çevreler, yazıların halkın anlayabileceği bir dille yazılması yönündeki isteklerini defalarca belirtmiş olmalarına rağmen, dille ilgili "resmî bir ilmî kuruluş" ancak 1851'de oluşturulabilmiştir. Ne var ki gramerle ilgili çalışmalar, bazı imlâ kurallarının tespit edilmesiyle sınırlı kalır. Sözlük çalışmaşıyla ilgili hiç bir gelişme kaydedilmez.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

"Nizam-ı Cedid" reformları

Askerî alandaki program, mevcut orduyu, yani Yeniçerileri, Sipahi feodal atlı askerini ve topçular, top arabacıları gibi ihtisas birliklerini daha yeterli kılma girişimleriyle başlamıştı. Bu program, rüşvet fırsatını bertaraf etmek için tam
anlamıyla askerî olan işleri subayların idari görevlerinden ayırmış ve geçen on yıl içindeki savaşlarda görevlerini ihmal etmiş olan askerlerin (büyük çoğunluk) çıkartılması yoluyla rütbelilerde azaltma yapmış ve bu arada geri kalan
askere de katı disiplini zorlamış ve düzenli para ödemeyi garanti etmişti. Sistemin içinden gelen engellemenin bu türden bir yeniden örgütlenmeyi neredeyse tamamen etkisiz hale getirdiği kısa zamanda anlaşıldı. O zaman padişah ve adamları daha kökten bir çözüme, yani var olan yapının dışında yeni bir ordu meydana getirmeye karar verdiler. Yeni ordu için çalışmalara 1794’te başlandı ve bu yeni ordu, Selim’in saltanatının sonunda, 1807’de, o zamanın gözlemcilerine göre nispeten iyi donanımlı ve iyi talim görmüş hemen hemen 30 bin askerden oluşuyordu. Ayrıca deniz kuvvetleri de yeniden örgütlenmişti.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
523
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
975-470-514-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Mütercimi
Yasemin Saner Gönen
Orijinal Adı
Turkey, A Modern History

1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)

Nizam-ı Cedid

1792’de Osmanlıların askerî durumunun kötüye gitmesiyle, Rusya ve Osmanh İmparatorluğu İngiltere ile Prusya’nın arabuluculuklarını kabul etmiş ve bu da, esasen Küçük Kaynarca Barışı’nın bir teyidi olan  ve ilave olarak da Rusya’ya Karadeniz kıyılarında biraz toprak kazancı sağlayan Yaş Barışı’nı getirmişti.

Barışın tamamlanmasının hemen ardından padişah, “Nizam-ı Cedid” denilen reform (ıslahat) programını başlattı.

Bu program esas olarak, merkezî devlet örgütünün gücünü hem dış düşmana (bilhassa, felaket getiren iki savaştan sonra Osmanlı gücüne karşı en büyük tehdit olarak ortaya yı­kan Rusya’ya) hem de iç düşmana (yarı bağımsız ayana) karşı artırmayı hedefliyordu. Bunlar, Selim'in 18, yüzyıldaki seleflerinin başına dert olmuş sorunlardı ve onun bu sorunları çözme girişimleri de esas itibariyle geleneksel tarzdaydı: Selim suistimal ve rüşvetle mücadele ederek ve geleneksel sistemi ve böylece adaleti yeniden tesis ederek, devlet aygıtını (özellikle de orduyu ve vergi tahsilatı işini) güçlendirmeye girişti. Bütün topluluk ve bireyler yine kendi hudutları içinde kalmaya zorlanacaktı. Selim’in -bilhassa gayrimüslim reaya için- geleneksel giyimi ve bina kısıtlamaları­nı güçlendiren hatt-ı hümayunları onun siyasetinin bu yö­nünü açıkça göstermektedir.