Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
158
Baskı Tarihi
Kasım 2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Editörü
Seval Akbıyık
Muhib Efendi ile karşılaşma
Bambaşka bir lezzet; o güne kadar bilmediğim bir dil konuşuluyor. Bana bir müddet sonra, "Siz ne ile meşgul oluyorsunuz?" diye sordu. Ben biraz da hoşuna gitsin diye, "Tasavvufi bir roman yazmayı düşünüyorum!" dedim. O zaman gülümsedi ve oradaki sohbet topluluğuna muzip bir şekilde baktı...Bu laf üzerine birşey anlatmaya başladı...Haliç'te barut yüklü bir gemi varmış, ağzına kadar barut doluymuş. Bu gemiden bir takayla bir Laz, bir de Yahudi cephane boşaltıyorlarmış. Devamlı sefer yaparak kıyıya naklediyorlarmış...Laz kaptan yelkeni tutuyormuş, dümeni de Yahudi...Yahudi fosur fosur sigara içiyormuş. Laz kaptana demiş ki: "Biz şimdi burada bu sigara yüzünden havaya uçarsak, hesabını bizden sorarlar." Laz kaptan da "Parçamızı bulurlarsa hesabını sorarlar." cevabını vermiş...Benim tasavvufi roman yazma sözüm üzerine barut yüklü gemiden sigara içerek birşey boşaltma teşbihini yapması fevkalade...Bu ilk fırçamdır mürşidimden yediğim. Yani bu işlerin şaka olmadığı yolunda, bir çeşit güzel ve ince bir ikazdır. Çok muzip bir şekilde yapılmış bir şey.
Hayali Gerçeklikler
Batı,dünyanın geri kalanıyla olan ilişkilerinde sık sık aynı hataya düştü.Yüzyıllar boyunca,kendi yurttaşlarına uyguladığı ve büyüklüğünün kaynağı olan ilkeleri,yazgılarını elinde tuttuğu halklar başta olmak üzere,öteki halklara uygulamadı.Örneğin,sömürge dönemi Fransası,Cezayir'deki eyaletlerinde yaşayanların bütün haklara sahip olmasını engellemek için,onları "Müslüman Fransızlar" statüsüne aldı;laik bir cumhuriyet için oldukça akıldışı bir adlandırmaydı bu.....Öteki'ni safça "uygarlaştırma"isteği sürekli olarak onu hayâsız biçimde kendine tabi kılma arzusuyla çatışma içindeydi.Hannah Arendt'in Totalitarizmin Kökenleri'de yaptığı gibi,ulus-devletlerin beceriksiz imparatorluk mimarları gibi hareket ettiğini görmek gerek;oysa böylesi bir girişim,bir araya getirilmek istenenlere karşı belli bir saygı eşliğinde gerçekleşmeliydi;İskender Yunanlılar ile Perslerin toplu halde birbirleriyle evlenmelerinin düşünü kuruyordu;Roma,Atina ile İskenderiye'ye yürekten bağlıydı ve en sonunda Kelt din adamlarından Arabistan Bedevilerine kadar İmparatorluğunun bütün uyruklarına vatandaşlık hakkı vermişti.Daha yakın tarihte,Avusturya-Macaristan ya da Osmanlı İmparatorlukları gerçekten birleştirici rol üstlenmek istemişler,bu konuda eşine rastlanmayacak başarılar elde etmişlerdi.Buna karşılık ,19. ve 20. yylarda Avrupa ulusları tarafından kurulan sömürge imparatorlukları,kendini büyütme arzusundan,uygulamalı ırkçılık okullarından ve Avrupa'yı kana bulayacak savaşlara,soykırımlara,totalitarizmlere yol açan manevi ayrılık okullarından ibaret kaldı.
İçinde bulunduğumuz dönem,Batı'ya, manevi inandırıcılığını yeiden canlandırma olasılığı sunuyor;bunu ne suçunu kabul ederek ne "dünyadaki bütün dertlere" kucak açarak,ne de başka yerlerden gelen değerlerle uzlaşarak yapabilir;inandırıcılığın elde edebilmesinin tek yolu,kendi değerlerine hâlâ sadık olduğunu göstermesidir;demokrasiye saygılı,insan haklarına saygılı olması,hakkaniyet,bireysel özgürlük ve laiklik kaygısı taşımasıdır.Bunları dünyanın geri kalanıyla,her şeyden önce de onun çatısı altında yaşamayı seçmiş kadınlar ve erkeklerle olan ilişkilerinde sergilemelidir.
Neden Altını Çizdim?
Ben de fazla empati yapmanın mağdurlarındanım. Empatinin dibine vurmuş insanların burada geçen dezavantajlara sahip olduğunu düşünüyorum; 1. karşı tarafa bolca avans verip kendinizi tam bir "tevazu amelesi" kılıyorsunuz 2. karşınızdakinin pasaportsuz bir şekilde sınırlarınızdan geçmesine izin verecek kadar diğergam* ve pasifliğe düşüyorsunuz. [Diğerkam/Diğergam: Kendini değil başkaları ile gamlanan, başkalarını kendinden çok önemseyen]
iletişimsel avanslar
.. bonkörce iletişimsel avanslar veren bir tevazu amelesi; karizmasını istikrarlı bir diğerkamlıkla örtbas ederek tayin edici pasifliğe varan bir mistiğim...
Kekemelik
Kekemeliğin bir yoksul hastalığı olduğunu sanırdım. Kekemelik başarıya giden yolu tıkadığı için, zengin bir kekemeye rastlamak zordur. Hele ki Ferruh Ferman gibi bir işadamının kekelemesi şaşılacak şey.
Hayatta başarılı olma yolları
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor. 1] Şanslı olmak 2]Hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim.Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiç bir şey yoktur.
Yetimler ve masumiyet imtiyazı
Biz yetimler intikam iştiyakı ile doluyuzdur. Dehşeti dengelemeye yatkınızdır. Başkalarının öçlerini de almaya hevesleniriz. Yetimlik bize kanlı doğaçlamalar yapma cüreti verir. Suçlamak ya da suç işlemekle kaybolmayan bir masumiyet imtiyazına sahibizdir.
Neden Altını Çizdim?
Görmek istemediğimiz şeyleri yok farzediyoruz ama acaba gerçekten de yok olma ihtimalleri yok mu? Belki biz var edip sonra varmış gibi yok etmeye çalışıyoruz?
Gerçekleri ayırdedebilme
Pekala... Bende atipik şizofreni var ve sürekli halisünasyonlar görüyorum. Fakat hepsi bu. Yani garson felçli olmayabilir, duvarlarda kertenkeleler cirit atmıyor olsa gerek ve limonota bardaklarında yüzen japon balıkları da muhtemelen var değiller. Yine de bunların bir önemi yok. Halisünasyonlarla gerçekleri [sanırım çoğunlukla] ayırdedebiliyorum ve ortalığı velveleye vermiyorum.
Ah benim anonim okurlarım; bazen yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da başka bir nedenle o kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi? Peki daha sonra, o kişiyi sahiden gördüğünüzü teyit edecek bir araştırma yapıyor musunuz? Hayır, buna gerek duymuyorsunuz. Çünkü daima gözlerinize inanıyor ve nedense kendinize fazlasıyla güveniyorsunuz. Görmeyi reddettiğiniz o kimse ya bir hayalden ibaretse? Ya olmayan birine karşı bilinçli ve geçici bir körlük içerisinde iseniz? İmkansız mı? Ne derseniz deyiniz, çok zayıf ve küçük de olsa böyle bir ihtimal var. Kayıtsızlık, bir yok etme çabasıdır. Fakat bu, yok etmeye yeltendiğimiz şeyin varlığını kesin bir biçimde kanıtlamaya yetmez. İşte, ben de gerçekliğinden emin olmadığım olaylar ve durumlardan dikkatimi esirgemeye özen gösteriyorum.
İnsanlar öldürüyorlar vakitlerini
İnsanların çoğu, itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum.