Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
240
Baskı Tarihi
Ocak 2006
ISBN
975-352-015-8
Baskı Sayısı
8. Baskı
Mütercimi
Abdi Keskinsoy
Tevhid ve Milliyetçilik
Allah Elçisi ( Salat ve selam üzerine) bu dün ile gönderildiği zaman Arap yarımadasının en münbit toprakları Arapların değil, başka ulusların elinde idi. Şam bölgesinin kuzey yakası tamamen Rumların yönetimi altında bulunuyordu. Buralar Rumlarca atanan Arap yöneticiler tarafından yönetiliyordu.
Öte yandan Güney Yemen toprakları ise tamamen Perslerin egemenliğinde idi. Bu yöreler de Persler tarafından atanan Arap yöneticiler tarafından yönetiliyordu.
Araplar elinde kala kala Hicaz, Tıhame, Necd ve şuraya buraya dağılmış münbit toprakların dışında kalan kupkuru çölller vardı.
Şu söylenebilir: Risaletten on beş yıl önce, Hacer-i Esved taşının yerine konulması meselesinde hakem tayin edildiğinde verdiği hükümden memnun olunan, çevresinde ''Sadık'' ve ''Emin''lik lakapları ile tanınan, soyca Kureyş kabilesinin en saygın kolu Haşimoğullarından olan Hz. Muhammed (as) içsel çatışmaların yiyip bitirdiği Arap kabilelerini bir araya getirerek kuzeyden Rumların, güneyden Perslerin gasbettiği toprakları işgal altından kurtarmak için bir Arap ulusçuluğu bayrağını çekip yarımadanın her bölgesinde milliyetçiliğe dayalı birlikler kurabilirdi.
Denebilir ki: Allah Resulü böyle bir davaya çağırsaydı, yarımadada hüküm süren egemen güçlerden onüç yıl boyunca gördüğü sert tepkiler sonucu çektiği sıkıntıları çekmezdi; Araplar da böyle bir çağrıyı hep birlikte kabul ederlerdi.
Şöyle de iddia edilebilir: Hz. Muhammed (as), Arap ulusuna yaptığı bu çağrı kabul edilerek onlar tarafından liderlik makamına getirilebilirdi. O da ipleri eline aldıktan sonra her türlü güce sahip olurdu. Bu gücünü, önce insani egemenliğine boyun eğdikten sonra insanların Rabb'lerine ibadet etmelerini sağlama, kendisi ile birlikte gönderilen tevhid akidesinin (yerleştirilmesinde) kökleştirilmesinde kullanabilirdi.
Ne var ki, Alim ve Hakim olan Allah, elçisini böyle bir amaca yöneltmedi. Bilakis onu ve onunla birlikte olan bir avuç güçsüz inanmışı ''La ilahe illallah''ı açıktan haykırmaya ve bu haykırma karşısında başlarına gelecek meşakkatlere katlanmaları yönüne yöneltmeyi yeğledi.
Niçin böyle istedi? Elbestte Allah, Elçisi ve onunla birlikte olan bir avuç inanmışı böylesi zor sıkıntılara sokmak istemezdi.
Yüce Allah, milliyetçilik ülkücü ile ortaya çıkmanın ve insanları buna çağırmanın doğru bir yol olmadığını biliyordu. Bundan dolayı öyle değil de, böyle yönlendirdi elçisini. Ülkenin gaspedilem topraklarını Rum ve Pers tağutlarının elinden kurtarıp bir Arap tağuta teslim etmek çözüm değildi. Tağutların hepsi tağuttur, adı sanı ne olursa olsun... Yeryüzü Allah'ın mülküdür; O'nun adına kurtatılması gerekir. Üzerine ''La ilahe illallah'' bayrağı dikilmeyen hiçbir toprak parçası Allah adına kurtarılmış değildir.
İnsanları, bu topraklar üzerinde egemen olan Bizans veya Pers tağutlarının elinden kurtarıp bir Arap tağuta teslim etmek kesinlikle çıkar yol değildir. Adı ne olursa olsun tağutların hepsi tağuttur.
İnsanlar sadece Allah'ın kullarıdır; '' La ilahe illallah'' bayrağını dalgalandırmadıkça, yalnız Allah'ın kulları olamazlar. Bilinçli her Arab'ın lisaninin delaleti ile anlamını çok iyi algıladığı ''La ilahe illallah'' ın gerçek anlamı şudur: Allah'tan başka hiç kimseninin hakimiyet hakkı yoktur; Allah'tan başka şeriat koymaya kimsenin hakkı yoktur; hiç kimsenin üzerinde egemenlik hakkı yoktur. Çünkü bütün egemenlik, iktidar Allah'a aittir. Zira, İslam'ın insanlık için uygun gördüğü milliyetçilik ülküsü Arabı, Bizanslıyı, Persliyi diğer ulus ve renklerden olan insanları Allah'ın tevhid bayrağı altında eşit konuma getiren ''Akide milliyetçiliği''dir. Çıkar yol sadece bu yoldur.
Kayıp Hikâyemiz
2070 yılında doktora yapan bir üniversite öğrencisi, mesela bizim hikayemizi hiç bilemeyecek. "Bizim hikayemiz" diye gazete sayfalarına takılı kalanları toplayacak önce. Sonra TV arşivlerini çağıracak imdadına. Çok satanlar listesini tarayacak yıl yıl. 1600 ailenin belirleyip de bizim hiç bir zaman içinde olmadığımız reyting listelerinden zevkimizi toparlayacak belki. Moda dergilerine bakıp "Böyle giyiniyorlardı" diyecek. Sulu sepken gazete sayfalarında milenyum öncesi beklentileri not edecek tezinin en önemli bölümü için. "Dinci kanalları" tarayacak ve bizi göremeyecek. Bir kalabalık fotoğraf ilişecek gözüne sadece. Polisler tarafından tartaklanan. Bir kalabalık fotoğraf üniversite önünde bekleyen. Sadece üniversite önlerinde beklerken "haber" yapılan...
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
Dün Dündür
Hürriyet ve İtilaf Fırkası, muhalefetteyken İttihat ve Terakki hükümetini masonlukla ve vatanı Siyonistlere satmakla suçlamıştı; ancak sonra iktidara geldiklerinde ne yaptılar? Siyonistlerle pazarlık yapıp Filistin'de bazı ayrıcalıklar vermeyi kabul ettiler!
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9752560716
Baskı Sayısı
0. Baskı
adı: aşk
Var Eşrefoğlu Rumi bil hakikat
Vücudu fani etmektir adı aşk
Varın gidin siz de öyleyse, düşün yollara hakikati bilmek için hakikat adına, aşk adına, aşkın adına. Mecali kalmamış ellerinizi hiç değilse son bir defa kaldırın da kapı yüzünüze kapanmadan evvel o kapıyı siz kendiniz kendi yüzünüze kapamayı deneyin!
Varlığa gelen her ademin kendini varlığa getirene ihtiyacı iki cihettendir; ilki varlığa getirdiği için, ikincisi varlığını sürdürmesini sağladığı için. Evet varlığa gelmenin bir sebebi olduğu gibi, var kalmanın, varlıklı olmanı da bir sebebi vardır. İki farklı sebepten değil, bir sebebin iki cihetinden sözediyoruz aslında. Var olabilmemiz için muhtaç olduğumuza varlığımızı sürdürmek için de muhtaç olmaktan...Böylelikle varolanların tümü iki sıfatla muttasıf olmak zorunda: vücud ve beka.
Demek ki aşk vücudu baki kılmak için çırpınanların değil, vücudu fani kılmak için çabalayanların mesleki.
O halde Cenab-ı Aşk yâriniz ve yardımcınız olsun efendim!
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
144
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9752560716
Baskı Sayısı
0. Baskı
Perdesinden Perdemiz Yırtıldı Hem
Evet, hala bekliyorum, perdesinden bütün perdelerin yırtılacağı o muhteşem vuslat anını bekliyorum; narının tüm perdeleri yakıp kül edeceği, lakin bu sefer narının celaliyle değil, nurunun cemaliyle tecelli edeceği o sevgiliyi bekliyorum! Beni “gelecek ...güzel sofraların çeşnisi için kurusun diye kilere asılan bir ayva dalı gibi sallantısız halde bulacağı” o günü perdelenemez bir hüzün ve hasret içerisinde bekliyorum.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
Yeniçeri Ocağında Kaynayan Kazan
XIX. yüzyılın başı... Padişah II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırıp yerine profesyonel, iyi eğitilmiş, ticarî işlerden uzak, yaşamını kışlada sürdürecek disiplinli askerler ve ordu istiyordu.
Ama dört yüz altmış yıllık Yeniçeri Ocağı'ni kaldırmak o kadar kolay değildi.
Yeniçeri Ocağı zamanla salt askerî bir güç olmaktan çıkmıştı. Yeniçeriler özellikle son yüzyilda bir ekonomik gücün kontrolü altına girmişti: Yahudi sermayesiyle ticarî ilişkileri vardi. Dönemin önde gelen Yahudi sarrafları Yeşeya Aciman, Çelebi Behor Karmona, Yeheskel Gabay, Yeniçeri Ocağı sarrafıydı ve yeniçeri ağalarıyla kurdukları ortaklık sonucu Saray üzerinde büyük etkiye sahiptiler.
Özetle, Yahudi sermayesi Yeniçeri Ocağı'nın lagv edilmesini istemiyordu.
Bununla birlikte Yahudi tüccarlari karşısında Osmanli piyasasında giderek güç kazanan Ermeni sermayesi ise Yeniçeri Ocağını kaldırıp Nizami Cedit ordusunun kurulmasini destekliyordu. Yani piyasadaki Yahudi gücünü kırarak Saray nezdinde güçlü olmak istiyordu.
Ermenilerin Yeniçeri Ocağı karşısındaki tavrı Saray tarafından da korunmalarına neden oluyordu.
Uzatmayalım... 1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılırken Yeseya Aciman ve Çelebi Behor Karmona gibi büyük Yahudi tüccarlar öldürüldü. Yeheskel Gabay Antalya'ya sürüldü. Yahudi cemaati ne yapacagini bilemiyordu, çünkü asırlardir ilk kez bir Yahudi cemaat lideri öldürülüyor, önde gelen Yahudi tüccarlar ya sürülüyor ya da yok ediliyordu.
Sonuçta Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla Yahudi sermayesinin siyasal ve ekonomik ağırlığı büyük darbe yedi. Buna karşılık Ermeni lobisi siyasal ve ekonomik gücünün doruğuna çıkacak bir sürece girdi...
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
160
Baskı Tarihi
2009
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Muhammet Cüneyt Özcan
Rica
-İsminiz nedir? Dedi
-Ahmet Raci
-Ahmet Raci mi?(Gülerek)İnsanlığın ismini almışsın,nurum. İnsanoğlu o kadar güçsüz,zayıf ve muhtaçtır ki hayatını rica ile devam ettirir.Raci demek insan demektir.