Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
614
Baskı Tarihi
Nisan 2004
ISBN
975-293-203-7
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
İngiliz efendiler...
Osmanlı, pazarını ardına kadar İngilizlere açmaya mecbur kalmıştı.
İngiltere, gerek ucuz hammadde kaynaklarına ulaşmak, gerekse ürünlerini Osmanlı'nın her köşesindeki alıcıya ulaştırmak için, işe öncelikle demiryolları ve liman yapımından başladı. Biliyordu ki, altyapısı olmayan Osmanlı'nın, dünya ekonomisine entegrasyonu zordu!
Demiryolları ve limanların arkasından, bankalar, maden işletmeciliği,su, gaz ve elektrik şirketleri vb. geldi.
Bu durumun Osmanlı ekonomisine yansıması uzun sürmedi.
1814 yılında bir İngiliz sterlini 23 Osmanlı kuruşuna eşit değerdeyken,1839'da bir sterlin 104 kuruş ediyordu!
Osmanlı'nın bütçe açıklan büyümeye başlamıştı.
İstanbul Kriterleri
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
104
Baskı Tarihi
2003
ISBN
975-8456-65-2
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ey Kudüs
Ey Kudüs,ey yolların ışığı
Ey parmaklarını yakan güzel çocuk
Ey Peygamber'in geçtiği gölgeli ova
Ey kentlerin incisi,gözlerinde hüzün var
Ezanlarında hüzün var
Ey Kudüs,ey sevdaya bürünen güzel
Kim çalacak çanlarını Kıyamet Kilisesi'nin
Pazar sabahları
Kim getirecek çocuklara oyuncakları
Noel gece yarıları
Ey Kudüs,ey hüzünler şehri
Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan
Kim durduracak düşmanları
Üzerine çullanan,ey dinlerin inci gerdanlığı
Kim siler duvardaki kanları
İncil'i kim kurtarır
Kim kurtarır Kur'an'ı
Kim kurtarır İsa'yı,İsa'yı öldürenlerden
İnsanı kim kurtarır
Ey Kudüs,ey şehrim
Ey Kudüs ey sevgilim
Yarın,yarın çiçek açacak limon ağaçları
Sevinecek yeşil sümbüller ve zeytinler
Gözler gülecek
Geri dönecek güvercinler
Tertemiz masmavi göklere
Ve geri dönecek çocuklar oyunlarına
Buluşacak babalarla oğullar
Senin çiçekli tepelerinde
Ey zeytin ülkesi,ey selam ülkesi
Nizar Kabbani-İşgal Altında
Öğle Uykusu
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
177
Baskı Tarihi
2002
ISBN
975-8456-22-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Efkarlı dervişin anlattıklarından müteşekkil.
Yasaklar
Yasaklara karşı çıkmak, zalimlere küfretmek, birilerini günah keçisi ilan etmek dışında söyleyeceğiniz bir şey yok mu? Başörtüsü yasağından, kapatılan Kur'an kurslarından ve İmam Hatip liselerinden ve Batıdaki özgürlüklerden bahsetmeden konuşamıyor İslamcılar. Solcuların Faşistlerden, Sivas olaylarından ve irtica tehlikesinden bahsetmeden konuşamadıkları gibi. Ne oldu sizin evrensel dünya görüşlerinize? Bize biraz insandan, kadından, erkekten, çocuktan, tarihten, Tanrı'dan, aşkın hallerinden ve ölümden bahsetsenizde dinlesek? Fotokopi ile çoğaltılan cümleleri bir kenara bırakıp biraz konuşsanız da böylece dünya görüşlerinizin farklılığını görsek, daha iyi olmaz mı? Başkalarının haksızlığından bahsetmek sizi haklı yapmıyor, başkalarının kirli çamaşırlarını ortaya dökmenin sizi temiz yapmadığı gibi.
Öğle Uykusu
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
177
Baskı Tarihi
2002
ISBN
975-8456-22-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Efkarlı dervişin anlattıklarından müteşekkil.
Uzaklar
Türk kelimesi taşıyan televizyon kanalı, gerçekten iddia ettiği gibi Türk mü yoksa Atlantalı mı ? Hatırlarsanız bu televizyon kanalı hava durumu haberlerinde Mekke'yi "Uzaklar" başlığı altında veriyordu.Ve ben de başka bir uazımda sormadan edememiştim: "Manevi olarak Mekke size uzak olabilir, ama Mekke Türkiye'nin hemen aşağısında, çok yakınındadır.Şayet elinize bir harita alır ve "objektif ol"ursanız bunu siz de görebilirsiniz. Yoksa Siyenen Türk Mekke'ye Amerika'dan mı bakıyor, öyleyse biye Türk kelimesini kullanıyor ?
Öğle Uykusu
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
177
Baskı Tarihi
2002
ISBN
975-8456-22-9
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Efkarlı dervişin anlattıklarından müteşekkil.
Peygamberlerin sözleri ve sevgililerimizin gözleri
Geri kalmak ve ilerde olmak, aynı yolda olanlar için söylenebilir. İslam'ın insanları refaha kavuşturmak, hayatın her alanında teknolojik araçları çoğaltmak, kadın ve erkekleri eşit bireyler yapmak gibi hedefleri hiç olmadı ki, İslam dünyasının bu dünyevi hedeflerden geri kaldığından bahsedelim. Bu, modernistlerin uydurduğu eski bir yalan !
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
133
ISBN
9758950010
Baskı Sayısı
0. Baskı
Okuyucu!Sen burada, bugün artık kaybettiğimiz değerlerimizle ilgili (nezaket, hayâ, tevekkül, merhamet, sabır, tefekkür, sadakat, dua, kanaat, gözyaşı vs.) kırk öğüt bulacak ve bunları şiirsel ilhamlarla okuyacaksın. Belki yazının içindeki öğüdü alacak, kıssadan hisse damıtacak, belki de unutuvereceksin. Ama ben sevgili okuyucu, bu yazıları, Efendim, "Her kim benim hadislerimden kırk tanesini belleyip başkalarına da öğretirse, kıyamet gününde Allah onu bilginler ve fakihler arasında diriltsin!"buyurduğu için yazdım. İsterim ki, sen de öyle okuyasın ve zihninde birkaç gün gezdiresin.
Hediye..
Ve hediye, gündüz herkes gibi çağırıp, gece adını bir iyelik ekiyle kulağına fısıldamaktır sevilenin.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
133
ISBN
9758950010
Baskı Sayısı
0. Baskı
Okuyucu!Sen burada, bugün artık kaybettiğimiz değerlerimizle ilgili (nezaket, hayâ, tevekkül, merhamet, sabır, tefekkür, sadakat, dua, kanaat, gözyaşı vs.) kırk öğüt bulacak ve bunları şiirsel ilhamlarla okuyacaksın. Belki yazının içindeki öğüdü alacak, kıssadan hisse damıtacak, belki de unutuvereceksin. Ama ben sevgili okuyucu, bu yazıları, Efendim, "Her kim benim hadislerimden kırk tanesini belleyip başkalarına da öğretirse, kıyamet gününde Allah onu bilginler ve fakihler arasında diriltsin!"buyurduğu için yazdım. İsterim ki, sen de öyle okuyasın ve zihninde birkaç gün gezdiresin.
Elma!..
Sen ölmekten değil, yaşayamamaktan kork dostum ve Azrail elma derse çık git bu hayattan, ardına hiç bakmadan.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Neden Altını Çizdim?
Asr-ı saadet diye anlatılan günlerin halkın gözünden nasıl göründüğüne dair pek az bilgi var elimizde. İşte sene 1935. İşte halkın hâli...
Bu cinayetleri, elbette tarih yazacak
Müslümanlara baskı yapan, ezana, minareye, camiye, her türlü din tedrisatına şiddetle düşman olan hükümet, halkın dünyası ile de alâkadar değildi. Millet aç, perişan, parasızdı. Alınan mahsulü, değil pazara götürmek, eve ambara, kilere getirmek bile meseleydi. Yollar o kadar bozuktu. Köy yolları bütün topraktı. Az bir yağmurda, çamurdan geçilmez olurdu.
1935 yılındaydı. Babamın teyzeoğlu Mehmed Bayraktar, Sakyatan köyünden buğdayını arabayla getirirken, Konya'nın beş kilometre doğusunda, ova köylerinden Tatlıcak köyü civarında çamura saplanmış...
Birgün kuşluk zamanı, pederin Tekke mahallesinde imam olduğu camiye, o üç kardeşten en küçüğü ağlayarak geldi. Peder:
"Hayırdır inşaallah Mehmed?" diye sorunca, yetim çocuk dedi ki:
"Hocam, mezbahanın yanında arabamız kırıldı. Buğday çuvalları yolda kaldı. Yağmur yağıyor. Sana geldim. Bize bir çare bul..."
Peder hemen bir araba kiraladı. Ben de beraber koştuk, vardık. Mezbaha denen yer, Konya'nın merkezine hemen beş kilometre kadar doğuda idi.
Baktık ki, yağmur yağmış, çamur balçık. Tekerler çamura saplanıyor, yan kayışları kopuyor, arabalar kırılıyor, adar çadıyor.
Zavallı köylü, yağmur yağsın ister: Ekini mahsulü var... Yağmasın ister: Arabası çamura saplanır, ekini, mahsulü, buğdayı, samanı şehire, pazara götüremez...
İdarecilerde Allah Korkusu
Peder o gün oradaki, toplanan halka şöyle dedi:
"Kardeşlerim, felâkete bakın ki, Konyalı kendisine düşen senelik altı lira yol parasını veremiyor. Veremediği için taş kırmaya mahkûm ediliyor. Taşı kırıyor. Yol kenarları, sokaklar, kırılmış taşlarla dolu... Fakat bir silindir yok ki, dökülecek taşların üzerinden geçsin de yol olsun...
"Şehrin hemen yanındaki şu balçığı, şu çamuru, bir şose yapamadılar; asfalttan geçtik... Konya gibi dünkü payitaht, bugün en büyük vilayetierden biri, şehrin merkezine yalan bir bataklığa mahkum
bırakılıyor. Sekiz köyün halkı, yıllardır burada ağlaşıp duruyor.
"Burayı bir şose yapamayan devlet büyükleri, hükümet büyükleri, her gece ta fecre kadar âlem yapıp, içki içiyorlar. Eminim ki o içki meclislerine bir haftada sarfedilen para, bu bataklığa harcansa, bu millet bu felâketten kurtulur... idarecilerinde Allah korkusu olmayan millet, işte bu feci hâllere düşer.
"Millet altı lira için taş kırmaya mahkûm, kırdığı taşlar da yol kenarlarında ziyan... Avrupa'dan içkiler gelir, ama yol yapacak bir silindir yok!... Bu cinayetieri, elbette tarih yazacak..."
Çöplük
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
143
Baskı Tarihi
1981
Baskı Sayısı
15. Baskı
Mütercimi
Betül Öztoprak
1 Haziran
... Skeçler yazıp sirk müdürüne götürdüm.Bana: "Ne yazık ki zencisiniz." diye cevap verdiler.
Kıvırcık saçlarımla, esmer tenimi ne kadar sevdiğimi unutuyorlar halbuki. Hatta zencilerin saçlarını beyazlarınkinden daha muntazam buluyorum. Bizim saçlarımız daha uysaldır, istediğimiz yerde kalır. Beyazlarınki ise en küçük bir baş hareketinde yer değiştirir.İsyankar saçlardır. Eğer dünyaya yeniden dönmek varsa, ben gene zenci olarak gelmek isterim.
...Beyazlardan biri bana: "Beyazlardan önce siyahlar dünyaya geldiyse,o zaman hak iddia edebilirler." dedi. "Ama ne beyazlar, ne de siyahlar köklerinin nereden geldiğini bilmiyorlar."
Sadece beyazlar üstünlük iddiasında. Ama beyazın üstünlüğü nereden geliyor? Zenci içiyorsa beyaz da içiyor. Beyazın tutulduğu hastalığa zenci de tutuluyor.Beyaz acıkırsa,zenci de acıkıyor. Tabiat ayrılık gözetmiyor.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
İrtica
Babamın mescidinde çoculdara yaptığı Kur'an dersleri, yasağın şiddeti arttıkça, arada bir kesiliyor, sonra tekrar başlıyordu. Polislerin gelip gitmesi 1934-35 yıllarında sıklaştı. Basla arttı. Derslere sık sık ara vermek zorunda kalındı.
Bunlardan, bana çok acı gelen bir hâdiseyi hâlen unutamam:
Birgün, daha gün doğmadan, mahallenin sığırları, inekleri ahırlarından çıkıp yayılmaya gitmeden, ağnam yani hayvan vergisi memuru, tahsildar, hayvanları saymak için yanında bir polisle gelmiş. Ona göre vergi yazacak.
Bu sırada babamdan ders okuyup evlerine dönen birkaç çocuğa rastlamışlar. Çocukların ellerinde Kur'an cüzleri var.
"Nereden geliyorsunuz?"
"Camiden."
"Nerede cami? Kim okutuyor? Hocanız kim?"
Doğru camiye gelmişler. Peder onların dış kapıdan girdiklerini görmüş...
Babamın birdenbire bir atlayışı, bir telâşı, bir koşması var... O hâlin, bizde uyandırdığı ürküntüyü, korkuyu ve dehşeti,katiyyen unutamam...
Oturduğu minderinden, aniden kalktı; ders okuttuğu müezzin mahfilinden fırladı, indi... Mescidin kapısına koştu... Ders verirken görülmeyecek, cürm-i meşhud hâlinde yakalanmayacaktı!
Tahsildarla polis ayakkabılarıyla camiye girdiler. Tahsildar:
"Demek şehrin merkezinde Arap harfleri okutuluyor? İrticaî hareket, öyle mi! Polis efendi, zaptını tut!"
İçimde Kanayan Yara
Merhum babamın, o gün, o zâlime bir yalvarması var... O günden kalan yara, hâlâ içimde kanar.
"Lütuf buyurun beyefendi, lütuf buyurun!..." diyor, adamı insafa getirmeye çalışıyordu. Polis, bir ara bırakıp gitmek istedi. Ama tahsildar onu da tehdit etti. Hatta polis dışarı çıkmıştı. Fakat o zâlim, polisi de tehdit ederek içeri çekti:
"Polis efendi, zabıt tutacaksın! Yoksa seni de şikâyet ederim." dedi.
Babacığım, binbir zahmetle kurduğu ders düzeninin bozulacağına, çocukların Kur'an'sız kalacaklarına üzülüyor; yuvası üzerine titreyen bir kuş gibi çırpınıyordu:
"Beyefendi, istirham ederim. Bakınız daha sabah ezanı okunmamışken, ben rahat evimi bırakıp gelmişim. Bu yavrular ilim için, sıcak yataklarından kalkıp, karankkta buraya geliyorlar. Bunları kaldıran, giydiren, gönderen anaları düşünün, onların Kur'an'a olan aşklarını düşünün... Beyefendi, ben de evimde oturur rahat ederim. Daha evimde bir kahvaltı etmiş adam değilim. Sadece ismini duyarım, kahvaltı nedir bilmem..."
Bu Adamlar Nerden Çıktı
Fakat ne dese boşunaydı. Çünkü adam tam dinsizdi ve din düşmanıydı. Babamın aleyhine zabıt tutturdu. Şikâyette bulundu. Bu tahsildar Konyalıydı. Kendisini tanıyorduk. Kayınpederi, dindar, sakallı, yaşlı bir zattı. Onu da aracı yaptık; ama o zâlime fayda etmedi. Belki bu hareketiyle ne kadar devrimci olduğunu göstererek, zamanın din aleyhtarı Halk Partili âmirlerinden bir aferin, belki bir makam elde etmek istiyordu.
Böyle mütecaviz, saldırgan dinsizler, bin yıldır Müslüman olan, İslâm'ın müdafii, alemdarı olan bu mübarek milletin içinden nasıl çıkabildi, diye bazen düşünürüm. Bu muhakkak çok geniş ve derin tahliller isteyen bir meseledir. Ancak şu kadarı söylenebilir ki: Birkaç yüz yıldır, akıüı, şuurlu ve sünnete uygun, hurafelerden uzak gerçek bir din tahsilinin ihmâl olunması, bu gibi bozuk zümrelerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır...