Küçük İskender
Sözcüklerin ardı ardına gelmesini ve belirli satırlara indirgenmesini şiir konumuna yükselten nedir? Ahenk mi, anlam mı, grafik mi, bütünlük mü, çarpıcılık mı, nesnel karşılık mı, hayal gücü mü, yetenek mi? Şiiri şiirselliği ile başbaşa bırakan olguların tamamı, yukarıda sayılanların bire bir örtüşen fonksiyonla metne yansımasıdır denilebilir.
Nietzsche
Tüm yazılanlar arasında en çok bir kişinin kendi kanıyla yazdığı şeyi severim. Kanla yaz; ve göreceksin ki, kan tindir... Etrafımda cinler olsun istiyorum, çünkü ben cesurum. Hayaletleri kaçıran cesaret, kendisine cinler yaratır. -cesaret gülmek ister. Artık hislerinizi paylaşmıyorum; altımda gördüğüm şu bulut, güldüğüm şu karaltı ve ağırlık -işte budur sizin yağmur bulutunuz. Yükselmeyi arzuladığınızda yukarı bakarsınız siz. Ve ben aşağı bakarım, çünkü yükseltilmiş biriyim ben. Aranızdan hanginiz aynı anda hem gülebilir, hem yükseltilmiş olabilir? En yüksek dağa çıkan, tüm matem oyunlarına, tüm matem ciddiyetlerine güler. Cesur, tasasız, alaycı ve şiddet uygular -işte böyle istiyor bizleri bilgelik: O bir kadındır ve daima savaşçıyı sever ancak.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
358
Baskı Tarihi
Nisan 2001
Yazılış Tarihi
1954
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Turan Alptekin
Neden Altını Çizdim?
Bu satırları her okuduğumda özellikle ikinci paragraf tüylerimi diken diken yapıyor.
Abes
Bu daima böyleydi.Ne kadar ciddi başlarsa başlasın burada her iş beklenmedik neticelerde biterdi. Bu kahvenin bir adım ötesinde yüzde yüz gibi bakılan bir hesap, burada birdenbire en hafif ihtimal şekline girer ,bir yığın gidip gelmeden sonra talihin bir alayı olurdu. Hülasa bu abes denen şeyin bataklığı idi. Ve ben farkında olmadan ona gömülmüştüm.
Sanki çok tüylü, yumuşak bir yığın kol ve kanatlı, insanı adeta bitmez tükenmez gıdıklamalar kısık gülüşler ve haz baygınlıkları içinde sömürüp tüketen bir hayvanın eline düşmüşüm gibi bu manasız aleme gömüldüm. Hiç birşeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu dünyada, bilmediğimiz bir dünyada kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamaya başladım. Bu fırtına nerede kopmuştu? Hangi tuhaf ve zıtlarla dolu alemleri yağma etmiş yahut nasıl karmakarışık bir armadayı böyle didik didik savuşturmuş ki bize kadar getirip önümüze yığdığı şeylerin hiçbirini asıl kendi çehrelerinde tanımamıza imkan yoktu. Her şey hokkabaz şapkasından çıkar gibi birbirinin peşinden birbirine takılı geliyordu. Bu yaşanırken çok rahat, sonradan üzerinde düşünülünce bir kabus gibi sıkıcı bir şeydi.
Milena'ya Mektuplar
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
223
Baskı Tarihi
Aralık 2001
ISBN
0975-8523-05-09
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Feyza Erbatur
Mütercimi
Feyza Erbatur
Neden Altını Çizdim?
uyumaktan korkan bir insan olup çıktım .bende geceleri bana uğramayan uykunun adresini öğrenmek isterdim
Uykusuzluk
Ama bir avuntum var:Siz iyi uyumuşsunuz .'Tuhaf' buluyorsunuz daha dün 'Allak bullaktım ' diyorsunuz. 'Yine de iyi uyudum!' şaşırıyorsunuz buna.Sevinçliyim , geceleri bana uğramayan uykunun yolunu öğrendim artık.Uykusuzluğa karşı koymak budalalıktır... Yeryüzünde en suçsuz şey uyku, oysa en suçlu varlık insan!
Milena'ya Mektuplar
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
223
Baskı Tarihi
Aralık 2001
ISBN
0975-8523-05-09
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Feyza Erbatur
Mütercimi
Feyza Erbatur
Görüyorsunuz
Görüyorsunuz ya , başka birşey yazamıyorum bugün. bence bundan daha önemli birşey de yok. Yarın başka şeylerden bahsederim , defter için teşekkürü yarına bırakıyorum;dokundu bana ,utandırdı beni,ama sevindirdi de .Durun birşey daha demek istiyorum size:Çevirilerime bir saniyelik uykunuzu verecek olursanız,bunu kendim için bir beddua sayarım.Günün birinde bu işten yargılanmak gerekirse,çok neden aramaya kalkışmadan:uykusuzluğu onun yüzündendi diyecekler,suçlayacaklar beni haklı olarak. Yapmayın derken,kendimi düşünüyorum,kendim için yalvarmış oluyorum
Sizin Franz K.
Milena'ya Mektuplar
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
223
Baskı Tarihi
Aralık 2001
ISBN
0975-8523-05-09
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Feyza Erbatur
Mütercimi
Feyza Erbatur
senden gelecek de dayanılmayacak ne var ?
Salı günkü mektubun da bir dikeni var elbet,bedenimi delerek geçiyor,sen batırıyorsun bu dikeni ama senden gelecek de dayanılmayacak ne var ?
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
358
Baskı Tarihi
Nisan 2001
Yazılış Tarihi
1954
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Turan Alptekin
Kadrolaşma
Zehra enstitüde pek az kaldı. o ayar istasyonlarında çalışmayı tercih etmişti. Ve o sayede evlendi. Ve tabii evlenir evlenmez kocasını yelkovan şubesi şefi ve mütehasısı yaptık. damadımı da dışarıda bırakacak değildim ya! Küçük baldızım Zehra'dan boş kalan yere tayin edilmişti. Onu da enstitümüzde iş arayan tavsiyesiz bir genç, müesseseye girmek için başka çare kalmadığını anlayınca , hemen o gün istedi. Bilhassa bu sonuncu izdivaç bana enstitüde ayrıca bir nikah memurluğu tesisi fikrini verdi. Fakat Halit Ayarcı işin ciddiyetini bozar korkusuyla bu çok yerinde teklifi reddetti.
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
358
Baskı Tarihi
Nisan 2001
Yazılış Tarihi
1954
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Turan Alptekin
Hürriyet
Fakir düşmüş bir ailede doğdum. Buna rağmen çoçukluğum epeyce mesut geçti. Fakirlik, içimizde etrafımızda ahenk bulmak şartıyla -ve şüphesisiz muayyen derecesinde-zannedildiği kadar korkunç ve tahammülsüz bir şey değildir. Onunda kendine göre imtiyazları vardır. Benim çoçukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti.
Bu kelimeyi bugün sadece siyasi manasında kullanıyoruz. Ne yazık! Onu politikaya mahsus birşey addedenler korkarım ki, hiç bir zaman manasını anlamayacaklardır. Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak suretle aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği halde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden , davul zurna, sokaklara fırladık.
Nereden gelir ? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır ? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, 'Buyrunuz efendim bendeniz artık hevesimi aldım. Sizin olsun belki bir işinize yarar!' diye hediye mi ederiz ? Yoksa masallarda, duvar diplerinde birdenbire parlayan, fakat yanına yaklaşıp avuçlayınca gene birdenbire kömür veya toprak yığını haline giren o büyülü hazinelere mi benzer ? Bir türlü anlayamadım.
Nihayaet şu kanaata vardım ki, ona hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Hürriyet aşkı, -haydi Halit Ayarcı'nın sevdiği kelime ile söyleyeyim, nasıl olsa beni artık ayıplayamaz, kendine ait bir lugatı kullandığım için benimle alay edemez!- bir nevi snobizmden başka birşey değilidr. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık gelişlerinden birinde adamakıllı yakalar,bir daha gözümüzün önünden ,dizimizin dibinden ayırmazdık. Ne gezer? daha geldiğinin ertesi günü ortada yoktur. Ve işin garibi bizde yokluğuna pek çabuk alışıyoruz. Kıraat kitaplarında birkaç manzume, resmi yazılarda adının anılması kafi geliyor.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Serbest Fırka Hâdisesi
Köyden Konya'ya döndüğümüz 1930 yılının ortalarıydı;
Konya'yı ve bütün memleketi heyecana getirip dalgalandıran meşhur Serbest Fırka hâdisesi yaşandı.
Fethi Okyar Bey çıkmış, yeni bir fırka kurmuş... Tek parti, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın karşısında ikinci bir parti de seçimlere girecek.
Fethi Bey Konya'ya gelmiş, konuşmalar yapmış. O sessiz sakin, boynu bükük millette bir telâş, bir heyecan... Seçimler olacak, oluyor deniyor.
Halk Partililer telâşa kapılmışlar. Mahallelerde herkese vaadler yapılıyor. Halk Partisi'ne rey verecek kadın erkek herkese bir merkep yükü odun veya isterse kömür verilecek.
Fethi Bey tabii böyle bir vaadde bulunamıyor, ama ekseriyet ondan tarafa. Halkta muazzam bir heyecan, adeta bir kurtuluş sevinci var.
Birgün dedem, babama sordu:
"Fethi Bey'den ne haberler var? Kimdir bu Fethi Bey?" Babam şu cevabı verdi:
"Anladığıma göre, eski İttihatçılardan, Mustafa Kemal Paşa'mn eski arkadaşlarındanmış. Sultan Abdülhamid'i İstanbul'dan Selânik'e sürdüklerinde bu zat sultanın muhafızlarının başında imiş... Kimdir ve nerelidir, bilmiyorum... Yalnız bence, bu büyük bir tecrübe olacak. Fethi Bey kazansa bile, partisine iktidarı verecelderi kanaatinde değilim. Bence bu bir tecrübe, bir denemedir. Bununla milletin nabzı yoklanıyor.
"Memlekete bu kadar hâkim olmuş, saltanatını kurmuş, adamlar asmış bir iktidar, öyle kolaylıkla, eski bir subaya yahut sefire: Ben beceremedim, al sen yürüt, diye idareyi vermez. Baba, bu bir denemedir, ben öyle görüyorum."
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Hafız Saadeddin Kaynak
Hafız Saadeddin Kaynak'ın, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki cereyana kapılıp ayağının kaydığı zamanları duymuş olan Osman Efendi, sonra, şunları da ilâve etmişti:
"Hacca çıkan ilk izinde kalkıp hemen buralara gelmesi, hacdan maksat da tövbe edip yıkanmak olduğuna göre, inşaallah kendisinin o günlerdeki dalgalı hâllerini siler..."