Türü
          Hikâye
              Sayfa Sayısı
              118
          Baskı Tarihi
              Eylül 2012
          ISBN
              9786054708000
          Baskı Sayısı
              1. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Sedat Demir
          Uzaklık Cehennemi
'Uzaklık cehennemi' diyorum adına. Her gün biraz daha yakıyorum kendimi. Anılarsa her geçen gün daha çok belirginleşiyor. Çiviyle yazıyorlar anıları derime. Denizin ortasına kadar ilerleyip orada kalmış bir Musa kadar inançla bakıyordum yaşantımıza. Suların beni yavaş yavaş kapadığından habersiz kanıyordum.
      
              
              Türü
          Diğer
              Sayfa Sayısı
              142
          Baskı Tarihi
              2005
          Yazılış Tarihi
              2003
          ISBN
              975-98554-9-6
          Baskı Sayısı
              3. Baskı
          Basım Yeri
              Kalkan Matbaacılık
          İnsanın Hikayesi
Diğer hikayelere benzemez insanın hikayesi; çünkü önce oynanır, sonra yazılır. Öte taraftan, silip de yeniden yazmak yoktur bu hikayede, başkasını oynamak da...
      
              
              Türü
          Deneme
              Sayfa Sayısı
              324
          Baskı Tarihi
              1999
          Baskı Sayısı
              2. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.
      
    Türk Hikayeciliği
(Bir Hikaye Antolojisinden bahsettikten sonra…) Genç neslin en güzel hikâyeleri bunlarsa, Türk hikâyesinin, doğduğu tarihdenberi, benimsemeğe çalıştığı garb kalıbı içinde şark an'anasine sadık kalmağa devam ettiği görülür: Tam bir kompozisyon beceriksizliği içinde, hayata ve tabiata karşı kayıtsız, müşahedesiz ve tahlilsiz, gözleri dışarıya baktığı zaman bile nefsindeki hâdise âlemine dönük ve çoğu nesre çevrilmiş birer şiir gibi şahsî hassasiyet ifadelerinden ibaret, hatıra, intiba ve illüzyon hulâsaları...
 
Bütün bu saydığım hatıra, intiba, buhran, şok anları ve tasvirler, edebiyatımızın oryantal ve santimantal an'anesini devam ettiren tarihî istidatlarıdır. Hikayecilerimizden ve romancılarımızdan beklenen şey, bu kalitelere, insan ruhunun karanlık taraflarına dalabilecek birer tahlil huzmesi katabilmeleridir. Bu antoloji bize henüz garp hikâyesinin en büyük vasfını teşkil eden bir tahlil istidadı müjdelemiyor.