panteizm

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

İbni Arabi'nin Verdiği Zararlar

Muhyiddin İbni Arabî tasavvufun eski ahlâkî muhtevasını metafizik muhteva ile değiştirmekle kalmadı; onu büsbütün ahlâkî muhtevadan mahrum bırakacak bir yola girdi. Panteizmin varlık anlayışı sünnî İslâm doktrininin varlık anlayışına zıt olduğu için, bu iki sistemin getirdiği ahlâk da birbirine zıttır. İslâm'ın gerek ahlâk, gerek kazâ ve kader teorisi Allah ile insan arasında ayrılığa dayanır. İslâm'ın tevhîd akidesi Allah'ın birliğini hedef almaktadır, yoksa varlığın birliğini değil. Muhyiddin "fena" (Allah'da yok olmak) doktrinini izah ederken, sûfînin Allah'la bir olamayacağını, çünkü zaten ondan başkası olmadığını söylüyor. Ahlâk insanlar için sözkonusudur ve dinî ahlâk Allah'ın kulları için koyduğu emir ve yasaklara dayanır. Gerçi Muhyiddin normatif ahlâkın lüzumlu olduğunu söylemektedir, ama bu ahlâk normlarına uymak için ciddî bir sebep mevcut değildir. Ahlâkımızın sorumlusu biz değiliz, çünkü bizim fillerimizin yaratıcısı biz değiliz. Esasen biz ve O diye bir ayırım yapmaya imkân yoktur. Bir insan işlediği fiilin "kul" olarak sorumluluğunu alabileceği gibi, bu sorumluluğu tamamen öz cevherine, yani Allah'a ait gösterebilir. Muhyiddin'in sisteminde bunların ikisi de pekâlâ mümkündür. Ahlâk onun için önemli bir mesele değildir; eski sûfîler hep normatif ahlâk meseleleriyle uğraşmış, yani insanlara iyi ahlâkın ne olduğunu anlatmaya çalışmışlarken, Muhyiddin sâdece ahlâkî davranışın metafizik mekanizmasıyla ilgilenmiştir.