Türü
          Roman
              Sayfa Sayısı
              264
          Baskı Tarihi
              Eylül 2006
          ISBN
              978-975-14-1150-1
          Baskı Sayısı
              1. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Öner Ciravoğlu
          Sabahattin Ali'nin Romanı
      
    Neden Altını Çizdim?
              Sabahattin Ali'nin kendini affettirmek için yazmış olduğu şiir.
          Affedilme Uğruna...
Bakan bu kez şöyle dedi : 
"Sizin korumaya değer bir genç olduğunuzu birkaç kişi, birkaç kez bana söyledi. Fakat ben elimde sizin fikir ve zihniyetinizin değiştiğini kanıtlayan bir belge olmadıkça bir şey yapamam. Siz bana bir belge getirin." 
Bakan Bey'in ondan hoşlandığı kesindi . Ama korkuyordu, elinden bir şey gelmiyordu. 
O günlerde Hasan Âli Yücel Ortaöğretim Müdürlüğüne, Reşat Şemsettin Sirer de İlköğretim Müdürlüğüne getirilmişti. İkisi de Müdürlük Encümeni üyesiydiler ve Sabahattin Ali'nin yakın dostlarıydılar. Bu kez de Encümen, okulların dışında bir yöneticilik görevine atanmasını uygun gördü. Ama bir türlü kendisine 
uygun bir görev bulunamıyor ve bakan bu işi biraz savsaklıyordu. 
Sabahattin Ali bunun üzerine kendini temize çıkarmak amacıyla Gazi'ye aşağıdaki şiiri yazdı:
Benim Aşkım
Sensin, kalbim değildir, böyle göğsümde vuran 
Sensin ülke adıyla beynimde dimdik duran 
Sensin çeyrek asırlık günlerimi dolduran 
Seni çıkarsam ömrüm başlamadan bitiyor 
Hem bunları ne çıkar anlatsam bir  
Hisler kambur oluyor döküldükçe yazıya 
Kısacası gönlümü verdim Ulu Gazi'ye 
Göğsümde şimdi yalnız onun aşkı yatıyor
      
              
              Türü
          Araştırma
              Sayfa Sayısı
              438
          Baskı Tarihi
              Mayıs 2008
          ISBN
              978-975-9169-77-0
          Baskı Sayısı
              1. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Fahri Özdemir
          "Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir." 
      
    Mebusluk kadar önemli bir başka ödül!
Mebusluk kadar önemli bir başka ödül, Gazi'nin "sofra"sına kabul edilme ayrıcalığıdır. Adı geçen yazarlardan Özer, Bayur ve Atay, sofranın değişmez müdavimleri arasındadır. Sofra müdavimlerinden Prof. Sadri Maksudi Arsal'ın 1937'de başına gelenler ise, dalkavukluğa dayalı ikbalin ne derece riskli bir iş olabileceğinin ilginç bir örneğidir.
Türkçü düşüncenin öncülerinden biri ve 1930-37 yıllarında "sofra" müdavimi olan Arsal, 1931'de Gazi tarafından mebus ve 1935'te Devrim Profesörü atanmıştır. 24 Aralık 1937 günü Denizbank'ın kuruluşuna ilişkin Meclis tartışmaları sırasında Prof. Arsal söz alarak, Atatürk'ün önerdiği "Denizbank" adının Türkçe kurallara uygun olmadığını ve "Deniz Bankası" veya "Denizcilik Bankası" adının tercih edilmesi gerektiğini savunur. Büyük bir öfkeye kapılan Atatürk, aynı günün akşamı "sofra"daki misafirlerden bazılarını seçerek derhal radyoevine gitmelerini emreder; radyoda normal program iptal edilerek, sabahın 2'sine kadar Arsal aleyhine sert konuşmalar yapılması sağlanır. Falih Rıfkı'nın galiz uslubunun izlerini taşıyan bir makale 28 Aralıkta tüm gazetelerde yayınlanarak, Arsal "nankörlük", "sahte diploma sahibi olmak", "Türkçe bilmemek", "Türk olmamak", "Türk gençlerini zehirlemek" ile suçlanır. Gazi bir süre sonra haber gönderip gönlünü alırsa da, Arsal bir daha ne "sofra"da, ne mecliste görülmez.