Yakın Şark İşeri Konferansı'ndan ,AB'ye Kemalizm
"Yakın Şark İşleri Konferansı " Türkiye'de pek bilinen birşey değildir. Fakat, bu "konferans" bugünkü Türkiye'yi oluşturan global sistemin en önemli metnini ortaya koymuştur. Öyleyse bilinmesi şarttır; bilinmemesi ,saklanması mümkün değildir.
Türkiye'de bu konferans "Lozan (Sulh-Barış )Konferansı" olarak bilinir ve yüceltilir.
"Yakın Şark İşleri Konferansı", 20.yüzyılın başında patronluğunu İngiltere'nin yaptığı batı sisteminin "resmi" adlandırmasıdır. Onlar için mesele " şark meselesi" dir ve yeni Türkiye Devleti batılıların bu mesleye yaklaşımları çerçevesinde oluşturulacaktır.O zaman batı sisteminin patronu İngiltere Krallığı idi. Türkiye tarafı konferansın başlangıcında ısrarla bu adlandırmayı değiştirmeye teşebbüs etmesine rağmen sonuç alamamıştır, bu yüzden iç kamuoyuna ",Lozan Konferansı" ve " Lozan Zaferi" adlandırmaları kabul ettirilmiştir.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Mesaj Evrenseldir
Haftada bir gün hapishanelere, bir gün çingenelerin mahallesine vaaz etmeye giderdi. Kitabı, kıbleyi, nikâhı, talâkı bilmeyen, câhil kalmış, ihmâl edilmiş o vatandaşlarımızın ayağına gidiyordu. O çingeneler de, cenazesinin arkasından, "Hocam bizleri kimlere bıraktın da gittin?" diye ağlamışlar...
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
201
Baskı Tarihi
Şubat 2007
ISBN
978-975-363-636-9
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Birhan Keskin
Mütercimi
Çoşkun Yerli
Orijinal Adı
The Catcher in the Rye
Çavdar Tarlasında Çocuklar (Özgün adıyla: The Catcher in the Rye), J. D. Salinger`in romanıdır. Birleşik Devletler`de ilk olarak 1945 ve 1946 yıllarında seri olarak yayımlandı. İngiltere ve ABD`de ise 1951'de kitap olarak basıldı. ^
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir."
Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."
Mebusluk kadar önemli bir başka ödül!
Mebusluk kadar önemli bir başka ödül, Gazi'nin "sofra"sına kabul edilme ayrıcalığıdır. Adı geçen yazarlardan Özer, Bayur ve Atay, sofranın değişmez müdavimleri arasındadır. Sofra müdavimlerinden Prof. Sadri Maksudi Arsal'ın 1937'de başına gelenler ise, dalkavukluğa dayalı ikbalin ne derece riskli bir iş olabileceğinin ilginç bir örneğidir.
Türkçü düşüncenin öncülerinden biri ve 1930-37 yıllarında "sofra" müdavimi olan Arsal, 1931'de Gazi tarafından mebus ve 1935'te Devrim Profesörü atanmıştır. 24 Aralık 1937 günü Denizbank'ın kuruluşuna ilişkin Meclis tartışmaları sırasında Prof. Arsal söz alarak, Atatürk'ün önerdiği "Denizbank" adının Türkçe kurallara uygun olmadığını ve "Deniz Bankası" veya "Denizcilik Bankası" adının tercih edilmesi gerektiğini savunur. Büyük bir öfkeye kapılan Atatürk, aynı günün akşamı "sofra"daki misafirlerden bazılarını seçerek derhal radyoevine gitmelerini emreder; radyoda normal program iptal edilerek, sabahın 2'sine kadar Arsal aleyhine sert konuşmalar yapılması sağlanır. Falih Rıfkı'nın galiz uslubunun izlerini taşıyan bir makale 28 Aralıkta tüm gazetelerde yayınlanarak, Arsal "nankörlük", "sahte diploma sahibi olmak", "Türkçe bilmemek", "Türk olmamak", "Türk gençlerini zehirlemek" ile suçlanır. Gazi bir süre sonra haber gönderip gönlünü alırsa da, Arsal bir daha ne "sofra"da, ne mecliste görülmez.
Ankara:Ateşin Merkezi
Telörgü... Mahşerden bir numune...
Bana yol açtılar ve yüzümü telörgüye tatbik etmemi mümkün kıldılar. Geleneler, bizim Ankaralı gençler; Ankara'da yüksek tahsillerini yapan bizden çocuklar. Bana ve Osman Yüksel'e gelmişler; beni bulamayınca da çağırtmışlar... Aralarında benim sevgili Sezai Karakoç'um da var.
-Nasılsın Sezai?
-Çok şükür üstadım, siz nasılsınız?
-Gördüğün gibi, Sezai biraz zayıflamışım değil mi ?
-Biraz!..
Bu "Biraz"ın içindeki faciayı hemen kavradım; ve Sezai'nin yerine geçerek, çifte telörgünün parçaladığı kendi yüzümü, zaten param parça yüzümü hayal ettim.
Malatya: Ateşin Kenarı
"Gel!" dediğimiz halde gelmeyen fikirle, zaman bizi öldürmeye başlayınca "Git!" dediğimiz halde gitmeyen fikir.
İstanbul: Ateşe Doğru
Acı bir tad alıyorum ama, hiçbirşey anlamıyorum. Yanlız, ıstırap çekeyim diye şuurum bana bırakılmış, gerisi tamamiyle elimden alınmış gibi bir hal içindeyim.
Neden Altını Çizdim?
Anne dedi biri ...
Mahzun Tebessüm
Anneden eksiklik, biraz da çocukluktan eksiklik değil midir ? Annesini yitiren bir çocuk ne yapar? Salıncaklarının iplerine saplanır yüzlerce bıçak... Taraklar , hiç bu kadar sert olmuşlar mıdır? Geceleri süte çekilen örtüler ıssızlık pıtırakları gibi hışırdarken, mahzun yetimlerin sırtlarını hangi eldir örtecek?
Neden Altını Çizdim?
Marx, ''din afyondur" minvalinde aforizma tadında sözler sarfederken acaba bu belirtileri mi kastediyordu?
Uyuşturucu Kullanan Bir Gencin...
Başlangıçta ev halkına durumu açıklamamıştım. Bana neler olduğunu anlayamıyorlardı. Küçük halamın kocası Eşber Enişte'nin uzman görüşü doğrultusunda, uyuşturucu kullandığımdan şüphelendiler!
...
Uyuşturucu kullanan bir gencin arkadaş çevresi değişir:
Sık sık Erenköy'deki dergâha gidiyordum. Partilere uğramıyordum. Oysa eskiden şöyle bir görünürdüm...
Aile ilşkileri azalır, odasında yalnız kalmayı tercih eder. Aile toplantılarına katılmıyordum. Tatile de çıkmamıştım. Misafirlere hoşgeldiniz bile demez olmuştum.
Okul başarısı ve okula devamı azalır: Okula zaten pek gitmezdim. Bu yıl da başka fakülteye geçmiştim. Ne olacaktı benim halim?
Daha fazla para harcadığı görülür: Bizimkiler bunu ölçecek durumda değillerdi. Bir-iki önemli yatırım yapmıştım tabii. Şeyhnâme'nin taş baskı bir nüshasını satın almıştım. Sahîh-i Buharî, Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsiri, Hayat-üs Sahabe gibi bazı lüzumlu kitaplar edinmiştim.
Gün içinde bazen neşeli, sakin, bazen öfkeli, saldırgan davranışlar sergilediği gözlenir.: İnsanlık hali. Doğum günümü hatırlayıp sürpriz bir kutlama düzenlemişlerdi. Kadehler benim şerefime kaldırıldığında biraz köpürdüm. Mankenlik ajansından teklif alan kuzinimi, Porsche'sini beğenime sunan dayımı, Bodrum'da süper bir 'beach club' keşfettiğini söyleyen teyzemi...terslemiştim.
Gözleri kanlanır: Okumam gereken kitapların sayısında ciddi bir artış olmuştu.
Uyuşturucu kullanan genç bitkindir: Bitkin benim göbek adımdı. Dünyaya geldiğimde de bitkindim. Ailem yeni fark ediyordu.
Dalgındır: Ezberlemem gereken ayetler vardı.
Uyuklar: Yanılıyorlardı. Sadece çevremdeki görüntülerin bir kısmına bakmaktan vazgeçmiştim.
Uyumakta güçlük çeker: Sabah namazına kalkıyordum.
Konuşma zorlukları yaşar: Çenebaz biri değildim zaten. Soruları da cevaplamaz olmuştum, o ayrı.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
163
Baskı Tarihi
2009
ISBN
9753638029
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum." Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.
Hadise
Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır.