Braveheart (Cesur Yürek)
Cesur Yürek; (İngilizce: Braveheart) Mel Gibson'in yönettiği ve başrolünü oynadığı tarihî, yarı kurgusal film. William Wallace'ın hayatını anlatır. Film Türkiye sinemalarında yıllarca gösterilerek bir rekora imza atmıştır. 1996 yılında 10 dalda Oscar'a aday olan yapım, yönetim, görüntü yönetimi, efekt, makyaj ve en iyi film dallarında ödüle layık görülmüştü. https://tr.wikipedia.org/wiki/Cesur_Y%C3%BCrek

Feda

Savaşırsanız, belki ölürsünüz. Kaçarsanız, yaşarsınız... En azından bir süre... Ve bugünden yıllarca sonra, yatağınızda ölürken, bugünden-o güne kadar ki tüm günlerinizi, buraya tekrar gelebilme şansı için, buraya tekrar gelip düşmanlarımıza canlarımızı alabileceklerini, ama özgürlüğümüzü asla alamayacaklarını söylemek için feda etmez miydiniz?
Braveheart (Cesur Yürek)
Germinal
1848 yılında Fransa’da patlayan devrim, dalga dalga tüm kıtaya yayılarak Avrupa’da çok ciddi bir siyasal/düşünsel hareketliğe yol açtı. Aynı yıl kaleme alınan Komünist Manifesto ise, yayınlandığı yıldan itibaren tüm dünya işçileri tarafından kabul gören bir bildirge oldu ve sadece ezilen proleter sınıfı değil, geniş çapta kitleleri arkasından sürükledi. Bir çok düşünür ve yazar bu düşünce sistemine gönül verip; eserlerinde sınıf savaşımlarından, eşitsizlikten, ezilenlerden bahsettiler. Bunlardan biri olan Fransız yazar Emile Zola, Germinal adını verdiği yapıtında bu hayaletin etkisi altında kalmış Fransız madencilerinin gerçek ve bir o kadar da etkileyici grevini konu almaktadır. Söz konusu eserden uyarlanan film ise aynı çarpıcılıkla karşımıza çıkıyor ve dönemini gerçekçi bir dille sinemaya yansıtıyor. (Kaynak: http://www.otekisinema.com/2014/05/germinal-1993/)

Yeryüzü yangınla temizlenmeli!

- Sizin o Karl Marx hala doğa güçlerinin evrimine inanıyor. Sanki patronlarla konuşursanız, maaşlarınızı artırırlarmış gibi. Yeryüzü yangınla temizlenmeli. Herşeyi kökünden yıkmalı. Bu çürümüş dünyada hiçbirşey kalmazsa, belki herşey o zaman yeniden yeşerebilir. - Bu kadar uzun boylu değil. İşçi tek başına bir hiçtir. Birleşirse bir güç oluşturur. Biz de Montsou'da bir şube oluşturmalıyız.
Germinal
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
Ocak 2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Sanat Yayınları
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty-Four
Arka kapak: Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur.

Hakikatin bir yalan olarak yeniden üretilmesi

Winston, tele-ekranda "eski sayılar"ı tuşladı, Times'ın gerekli nüshaları yalnızca birkaç dakika sonra basınçlı borudan geliverdi. Aldığı mesajlar, şu ya da bu nedenle değiştirilmesi ya da resmi deyimle düzeltilmesi gerektiği düşünülen makaleler ve haberlerle ilgiliydi. Örneğin, 17 Mart tarihli Times'a göre, Büyük Birader önceki günkü söylevinde Güney Hindistan cephesinde yeni bir gelişme olmayacağını, ama kısa bir süre sonra Avrasya'nın Kuzey Afrika'da saldırıya geçeceğini öngörmüştü. Gel gör ki, Avrasya Başkomutanlığı saldırıyı Güney Hindistan'da başlatmış, Kuzey Afrika'ya hiç dokunmamıştı. O yüzden, Büyük Birader'in söylevinin bir paragrafını yeniden kaleme almak, öngörüsünü gerçeğe uygun kılmak gerekiyordu. Yine, 19 Aralık tarihli Times'da, çeşitli tüketim maddelerinin, aynı zamanda Dokuzuncu Üç Yıllık Plan'ın altıncı çeyreği olan 1983 yılının dördüncü çeyreğindeki üretim tahminleri yayımlanmıştı. Oysa bugünkü nüshada açıklanan gerçek üretim rakamlarına bakılırsa, tahminler tümüyle büyük yanlışlar içeriyordu. Winston'a düşen, ilk baştaki rakamları sonrakilere uyacak biçimde değiştirmekti. Üçüncü mesaj ise, birkaç dakikada düzeltilebilecek çok basit bir yanlışla ilgiliydi. Daha şubat ayında, Varlık Bakanlığı, 1984 boyunca çikolata tayınında hiçbir azaltıma gidilmeyeceği vaadinde bulunmuştu (resmi açıklamada, bunun "kesin bir taahhüt" olduğu belirtilmişti). Aslında, Winston'ın da bildiği gibi, çikolata tayını o hafta sonunda otuz gramdan yirmi grama indirilecekti. Tek gereken, başlangıçtaki vaadi, nisan ayı içinde çikolata tayınında azaltıma gitmek zorunda kalınabileceğine ilişkin bir uyarıyla değiştirmekti.

La Haine (Protesto)
Protesto (La Haine) Mathieu Kassovitz'in 1995 yılında çektiği Fransız filmi. Film, Paris'in gettolarında yaşayan biri pied-noir (Said), biri yahudi (Vinz), biri ise siyahi (Hubert) üç arkadaşın hikâyesini konu alarak, Fransa'da gettolarda yaşayan gençlerin hayatından bir kesit sunmaktadır. Kassovitz'in filmi ırkçılığa ve sosyal sınıf farklılıklarına yaptığı göndermeler nedeniyle hem Fransa'da hem de dünyada oldukça ses getirmiştir. Film, siyah-beyaz çekilmiş olmasının yanı sıra müzikleri (örneğin, patronla derdini anlatan Jamaikalı'nın söylediği şarkı gibi) ve görece kısa olması gibi özellikleri nedeniyle vurucu bir atmosfer yaratıyor. (Kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Protesto_(film))

favori filmim la haine'den bir replik

-Tanrı'ya inanıyor musunuz?
-Yanlış soru.

La Haine (Protesto)
Mar Adentro (İçimdeki Deniz)
İçimdeki Deniz (İspanyolca özgün adıyla Mar adentro), yönetmenliğini Alejandro Amenábar'ın üstlendiği, dram türündeki 2004 yapımı İspanyol filmi. Senaryosunu Mateo Gil ve Alejandro Amenábar'ın birlikte yazdığı film, 28 yıl önce geçirdiği kaza sonucu tetraplejik durumda olan Ramón Sampedro adlı eski bir gemi makinistinin ötenazi isteğini ve hayatının son dönemlerini konu almaktadır. Filmin ana karakteri tamamen Sampedro'yu oynayan Javier Bardem bu rolü ile Venedik Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü; film ise 77. Akademi Ödülleri ve 62. Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Yabancı Film ödülleri ile Goya Ödülleri'nde ise 14 farklı dalda ödül kazanmıştır.

İçimdeki Deniz

Eğer kaçamıyorsan ve başkalarına bağımlıysan gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun

Mar Adentro (İçimdeki Deniz)
Germinal
1848 yılında Fransa’da patlayan devrim, dalga dalga tüm kıtaya yayılarak Avrupa’da çok ciddi bir siyasal/düşünsel hareketliğe yol açtı. Aynı yıl kaleme alınan Komünist Manifesto ise, yayınlandığı yıldan itibaren tüm dünya işçileri tarafından kabul gören bir bildirge oldu ve sadece ezilen proleter sınıfı değil, geniş çapta kitleleri arkasından sürükledi. Bir çok düşünür ve yazar bu düşünce sistemine gönül verip; eserlerinde sınıf savaşımlarından, eşitsizlikten, ezilenlerden bahsettiler. Bunlardan biri olan Fransız yazar Emile Zola, Germinal adını verdiği yapıtında bu hayaletin etkisi altında kalmış Fransız madencilerinin gerçek ve bir o kadar da etkileyici grevini konu almaktadır. Söz konusu eserden uyarlanan film ise aynı çarpıcılıkla karşımıza çıkıyor ve dönemini gerçekçi bir dille sinemaya yansıtıyor. (Kaynak: http://www.otekisinema.com/2014/05/germinal-1993/)

Boş midelerin dengesi üzerine..

- Adaleti sağlamak için paraya ihtiyacımız var. İşçilerin birlik olması bu yüzden önemli. - Kapitalist bir dünyada maaşların artması bir hayaldir. İşçilerin yalnızca kuru ekmeğe ve çocuk yapmaya hakları var. Bu boş midelerin dengesi üzerine kurulmuş bir yasadır. Açlık ve sefalet zindanlarında bir ömür mahkumiyet. Hepsini yıkmak gerek! Evet, kargaşa... Başka bir şey değil.
Germinal
Vizontele
Vizontele, 2001 yapımı Yılmaz Erdoğan - Ömer Faruk Sorak filmidir. Senaryosunu da Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı film Hakkâri'de geçmekteyse de, burada çekim yapmanın zorluğu nedeniyle çekimler, Van'ın Gevaş ilçesinde yapıldı. Çoğunlukla BKM oyuncularının rol aldığı filmin 2004 yılında Vizontele Tuuba adlı bir devam filmi çekildi.

Cahit abigil

- Devrimcilerle sosyal faşistler kavga ediyor! - Kimlerle kimler? - Cahit abigiller yavv.
Vizontele
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
784
Baskı Tarihi
2014
ISBN
978-605-360-442-6
Baskı Sayısı
4. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Editörü
Ali Alkan İnal
Mütercimi
Ergin Altay
Dostoyevski bu eserinde, sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştirdiği bir dünyada dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak "budala" olmaktır. Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Budala

Arkadaşını keserken bile dua eden dindar

İnanç konusuna gelince, geçen hafta iki günde değişik dört olay yaşadım. Yeni açılmış bir demiryolu hattında yolculuk ediyordum. Öğleden önceydi. S. adında biriyle dört saattir sohbet ediyordum. Trende tanışmıştım kendisiyle. Onunla ilgili çok şey duymuştum. Bu arada onun bir ateist olduğunu da biliyordum. Gerçekten de çok bilgili biriydi ve ben de böyle biriyle sohbet ettiğim için sevinçliydim. Ayrıca çok görgülü, kibar bir insandı, o kadar ki, bilgi yönünden de, anlayış yönünden de kendisiyle aynı düzeyde biriymişim gibi konuşuyordu benimle. Tanrı ya inanmıyordu. Yalnızca bir şeyi şaşırttı beni: Sohbetimiz süresince sanki hiç söz etmiyordu bundan... Özellikle bu durumu beni şaşırtıyordu, çünkü karşılaştığım tüm inançsızlar, bu konuda okuduğum tüm kitaplar, sanki bundan hiç söz etmiyor, bu konuda yazmıyor gibi geliyordu bana; yanı aslında söz ediyor, yazıyor gibi görünseler bile. Bunu ona da söyledim, ama açıkça söyleyememiş veya anlatamamış olacağım ki, bir şey anlayamadı... Akşam geceyi geçirmek için bir otele indim. Otelde bir gece önce cinayet işlenmişti. Öyle ki ben otele indiğimde herkes bu cinayetten söz ediyordu. Yaşını başını almış, üstelik sarhoş da olmayan ve uzun zamandır dost iki köylü çaylarını içtikten sonra aynı odada kalmaya karar vermişler. Ama iki arkadaştan birinin dikkatini son iki gündür arkadaşının boncuk işlemeli kordona bağlı gümüş cep saati çekiyormuş. Besbelli daha önce hiç görmemişti arkadaşında bu saati. Hırsız değilmiş bu köylü, hatta dürüst bir insanmış, bir köylü olarak yoksul da sayılmazmış. Gelgelelim bu saat öylesine hoşuna gitmiş, onu öylesine cezbetmiş ki, dayanamamış; arkadaşı arkasını dönünce bıçağını çıkarmış, usulca yaklaşmış arkasından, bıçağı saplayacağı yeri nişanlamış, gözlerini yukarı kaldırıp haç çıkarmış, içi sızlayarak “Tanrım, İsa’nın hatırı için affet beni!” diye dua ettikten sonra koyun keser gibi kesmiş arkadaşının boğazını. Çıkarıp almış cebinden saati. Rogojin kahkahalarla gülmeye başladı. Gülme nöbetine tutulmuş gibiydi. Biraz önceki asık suratını düşününce bu gülüşünü yadırgamamak elde değildi. Neredeyse tıkanırcasına, katılırcasına gülerek haykırdı: — Buna bayıldım işte! Evet, çok hoş! Biri Tanrı ya inanmıyor, öteki ise o kadar inanıyor ki, arkadaşını keserken bile dua ediyor... Yok prens kardeşim, inanılacak gibi değil! Ha-ha-ha! \ Evet, harika bu!..

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
198
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-114-289-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Ayşe Tuba Ayman - Sakine Korkmaz
Felsefe Yazıları, diğer eserlerinden farklı olarak Hilmi Yavuz'un felsefeci kimliğini öne çıkarırken, birikim ve analizlerine vurgu yapıyor.

Marksizm ve Etik

Marksizmin, kuşatıcı ve bütünsel bir 'etik'i ve bir hukuk kuramı olmadığı, olamayacağı; çünkü 'ahlak'ın ve 'hukuk'un birer 'üstyapı' kurumu (düzlemi) olarak sınıf-bağımlı (classbound) bir konumda bulundukları; dolayısıyla da, olsa olsa sınıf-bağımlı bir ahlaktan ya da sınıf-bağımlı bir hukuktan söz edilebileceği öne sürülür; 'hukuk'un ve 'etik'in, bağımlı oldukları (toplumsal) sınıfa gönderme yapılarak tarumlanabileceği belirtilir: 'Feodal' ahlak, 'burjuva' hukuku vb. örneklerinde olduğu gibi. Bu öne sürüş doğruysa, Marksizm bağlamında bütünsel, kuşatıcı ve sınıf-bağımlı olmayan bir etikten ya da bir hukuk kuramından değil, sınıf-bağımlı olduğu için parçalı (fragmentary) bir ahlaktan (küçük harfle) ve bir hukuktan söz edilebileceği çıkarımsanabilir mi? Bir başka deyişle, Marksizmde hukukun ve ahlakın sınıf-bağımlı oluşunun, hukuka ve ahlaka ilişkin bütünsel, kuşatıcı ve sınıf-bağımlı olmayan bir kuramı zorunlu olarak dışta bıraktığı söylenebilir mi? Daha başından şunu söylemekte yarar var: Marksizmin kurucularının ayrı bir etik ya da bir hukuk kuramı öne sürmek gibi bir niyetleri olmamıştır. Tersine: Marx'ın ahlaksal önkabullere dayalı normatif bir etik ya da soyut haklara dayalı bir hukuk kuramını reddettiğini bile söyleyebiliriz.

Stalker
İz Sürücü (Rusça: Сталкер) Andrei Tarkovsky`nin 1979 tarihli filmi. Film üç adamın (yazar, bilim adamı ve iz sürücü) Bölge`ye (Zone) yolculuğunu ve Bölge`de yaşadıklarını anlatır. Bölge`ye girmek yasaktır, çünkü Bölge insanın girdiği zaman en içteki dileğini gerçekleştirdiğine inanılan bir odaya sahiptir. Filmin başrol oyuncuları; iz sürücü rolünde Alexander Kaidonovsky, yazar rolünde Anatoly Solonitsyn ve profesör rolünde Nikolai Grinko`dur. Alice Friendlich`de İz Sürücü`nün karısı rolündedir. Film, Boris ve Arkady Strugatsky kardeşlerinYol Kenarında Piknik adlı kısa romanının (Rusça:Пикник на обочине) birebir olmayan bir uyarlamasıdır. Romanda, Bölge bilime karşı gelen birçok garip yapıdan ve döngüden oluşur. Romanla film tam anlamıyla aynı olmasa da karakterler ve yaşadıklarına tepkileri benzerdir.

Sertleşen Kaybediyor Demektir

Zayıflık kutsal, güç ise değersizdir. İnsan doğduğunda zayıf ve esnektir. Öldüğünde güçlü ama çürümüştür. Çürümek ve güç, ölümün yoldaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varlığın tazeliğini ifade eder. Bundan ötürü sertleşen kaybediyor demektir.
Stalker