Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
287
Baskı Tarihi
2007
ISBN
978-975-470-599-7
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Mahmut ali Meriç
Aydın mı dersiniz, entelektüel mi dersiniz? İki kavrama farklı anlamlar mı yüklersiniz? Aydınlardan/ entelektüellerden çok şeyler mi beklersiniz, hiçbir şey beklemez misiniz?.. Öyle ya da böyle, kültürle derinlemesine alışveriş kaygınız varsa, zaman eksenine düşünce mesaisi düşürebiliyorsanız, bu kavramlar üzerine kafa yorarsınız, bu sorulara cevap ararsınız, ufuk ararsınız. Cemil Meriç’in “hakikatte içi de, dışı da bir” mağarayı anlattığı kitap, Mağaradakiler, bir “geniş ufuk” kitabı.
Entelektüel
Sartre, ortalama Fransız aydınının entelektüel anlayışını şöyle belirtir: Entelektüel, zeka ile ilgili bir faaliyet (müspet ilimler, tatbikî ilimler,tıp, edebiyat v.s.) sayesinde az veya çok isim yapan ve kazandığı ünü kötüye kullanarak toplumu ve kurulu düzeni eleştiren bir nevi insan. Bu eleştiri, topyekün veya dogmatik (rnüphem veya açık, ahlakçı veya Marksçı) bir dünya görüşü adına yapılır. Örnek mi istersiniz? Atomun parçalanması üzerinde çalışan bilginlere entelektüel denmez; onlar sadece bilgindirler. Ama aynı insanlar imaline yardım ettikleri aletlerin büyük tahrip gücünden korkarak efkar-ı umumiyeyi atom bombasının kullanılmasına karşı uyarmak için bir araya gelir ve bir bildiri imzalarlarsa entelektüel olurlar.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1923
ISBN
978-975-10-2884-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Aslıhan Karay Özdaş
Memleketimizde hiçbir anı Minelbab İlelmihrab kadar ilgi çekmemiş, Meclis'e kadar yansıyan gürültü koparmamıştır. İki kez yayını durdurulan eserin ancak 1948'de, yazarın ikinci Aydede dergisinde tam yayını mümkün olabilmiştir. Önemli yoğunluktaki yeniden basılması istekleri karşısında, hâlâ mizahi bir anlatımla o devrin tanınmış kişilerini gözümüzde canlandırdığına ve Mütareke yıllarına ışık tuttuğuna inanıyoruz. Bu anılar, yazarı dediği üzere, bir savunma olmayıp yalnızca günü gününe hislerin işlendiği Mütarake Devrinin özel bir tarihçesidir.
(Tanıtım Bülteninden)
Neden Altını Çizdim?
Bu yazı ülkeyi terketmek zorunda kalmasının ardından hür basında (!) neşredilen "düşene bir tekme de ben vurayım" yazıları arasında en insaflısına cevaben yazılmış. Bu vaziyette bile böyle latif, böyle hoş, böyle edebi bir mektubu kaleme alabilen Refik Halid'e saygı ve hayranlık duymamak mümkün değil!
Refik Halid'in İsmail Müştak Bey'e mektubu
Bir Şukka-i Muhibbi (Dost Yarası)
Muhterem İsmail Müştak Bey, Hatıratımın men'i teşebbüsü münasebetiyle "Tanin"in "Mersadı İbret" sütununda meslektaşlarımızdan hiçbirine nasip olmayan bir nezaket ve insaf göstererek yazdığınız mütalaaları okudum. Hepsine min gayri haddin" iştirak ediyorum. Kendim kendimi muhakeme veya müdafaa etseydim bundan daha iyi yapamazdım. İlla, işin ciheti kanuniyesine müteallik kısımlarını o derece vuzuh ve dirayetle idare edebilmek kabil değil elimden gelmezdi. Binaenaleyh meselenin esası hakkında söyleyebileceğim kalmamış ... Fakat şahsıma ve sergüzeştime dair sarf ettiğiniz bazı tabiriere karşı müsaade buyurunuz da -muhabbetime ve minnettarlığıma halel gelmemiş olarak- size eski bir arkadaş sıfatıyla, fikrimi rindane söyleyeyim; maksadım mukabele değil, mülatefe. En ciddi meselenin de bence, şakaya mütehammil tuhaf ve hoş cihetleri vardır. "Ecnebi bir vapurla arkasını vatana çevirerek, gömülmeye mahkum liyakat ve kabiliyetimle yad ellere çekildiğimi" yazıyorsunuz. Filvaki makale böyle yazılır; süs, şekil ve kuvvet vermek adettir ve bunları vermek için de hakikatten uzaklaşmak, mantığa göz yummak icap eder. Fakat, edebiyat haricinde düşünelim: Ecnebi dediğiniz vapur, hain hadim veya hakimi vatan her ferdin, biraz uzakça gitmeye mecbur olduğu zaman - bila endişe bindiği Mesajeri Maritimin "Piyer Loti" vapurudur. Bu büyük Türk muhibbinin ismini taşıyan bir geminin beni taşımasını niçin aleyhimden fazla lehimde bir şahadet telakki etmemeli? Görüyorsunuz ki, en telaşlı bir zamanımda, canımı kurtarmak endişesi içinde bile İngiliz bayrağını hamil mahut "Egypt" vapuruna, milletin dostu bir edibin namına izafe edilmiş, bir Fransız sefinesini tercih etmişim, bu itidali demi, bu muhabbeti vataniyeyi gösterebilmişim. Aynı zamanda bir muharririn velevki tegayyüp ve firar maksadıyla da olsa, bir edip ve üstat ismini taşıyan vapura rükubu herhalde meslek muhabbetini gösteren bir harekettir. Bir gün böyle uzun yolculuklara bayrağımızı ve mesela "Ruşen Eşref' namı bülendini hamil ve haiz sefinelerle azimet ederler, iftihar eyleriz. Hoş doğrusunu söylemek lazımsa o gün ben "Piyerloti" yerine "Klemanso" isimli bir vapur da bulsam azimetle tereddüt göstermezdim, zaruret hareketimi mubah kılardı. "Arkamı vatanıma çevirdiğime" biraz doğru hükmetmişsiniz. Fakat çeviren ben değildim, vapurun yolu böyle icap ediyordu. Kıç tarafında bayrak direği ne sarılıp duramazdım ki... Hem bu, tam bir arka çevirmek de sayılmaz. Malum a Suriye'ye giderken Anadolu'yu solumuza alırız, kalp tarafımıza .... İşte memlekete bir eseri muhabbet ve alaka daha! "Liyakat ve kabiliyetimin gömülmeye mahkûm olduğuna nereden hükmolunabilir, anlayamadım. Beş sene, biteviye, Sinop, çorum gibi ratip memleketlerde sürgün kaldığım zaman körleşmeyen kabiliyetim zannetmem ki "Cebelilübnan'ın rutubetsiz ve şemsabad ikliminde pas tutsun! Burası pek de "yad el" sayılmaz. Hemhududumuz" olduktan başka, bizden en son ayrılmış dost bir Müslüman ülkesidir. İşte muhabbet ve merbutiyetimin" diğer bir nişanesi de bu ... Sebebi azimetime'' gelince: Bana memleketimi bir müddet için terk etmeyi milliyetperver rical ve rüfeka tavsiye etmişlerdi. Ali Kemal'in 'akıbeti ise bu tavsiyeleri bir ihtar şekline soktu. Hani, herifin biri bir meyhaneye girmiş: Rakı isterim ama sert olsun! demiş. Meyhaneci küp dibinde yere yuvarlanıp yatan dört beş sarhoşu göstererek: Nah, demiş, mostrası meydanda! Onun gibi benim içeceğim ecel şerbetinin mostrası da meydanda idi! Kafamın, matbuat muhitinde seng-i tarize tahammülü varsa da hükümet avlusunda kaldırım taşlarına dayanamazdı. Taşı gediğine koymayı severim ama o gedik kendi beynim olmamak şartıyla ... Hem de lafta ve yazıda!.. Makalenizin bir yerinde benim için "Mahkum" sıfatını galiba, efkarı umumiye nazarında manasına kullanmışsınız. Beni, idari bir kararla listeye soktular. Burada hürmetten başka bir muamele gördüğüm yok. Hem satılmış denen şu adamın satacak bir altın saati bile yoktur. Gıyabımda evime gelip de envaı ve eşyamı kayıt için sordukları zaman Harbi Umumi de alınmış bir şemsiye eskisi ile Fazıl Ahmed'den bidayeti" Meşrutiyet'te mübadele ettiğim bir pardesü püsküsünden başka "hacze layık mamelek" bulamamışlar. Memurlar belki de inanmamışlar, nukut ve senedatı koçan şeklinde benim de Eşref gibi yanımda taşıdığıma hükmetmişlerdir! Nezaketinizi şu suretle, biraz kabaca suistimal ettiğimi mazur görünüz. Neşem bir miktar terbiyesizleşti. Galiba bu hususta kabahat bende değil, aleyhimde okuduğum gazetelerin tarzı tahririnde ... Ülfet hasıl oluyor. Ne diyeyim. Allah hepimize sizin nezaket ve insafınızı ihsan buyursun! Lübnan-3 Şubat 1924mersadı ibret:yanlışları gözlem min gayrı haddin: haddim olmayarak hadim: hizmet eden hamil: taşıyan mahut: sözü geçen itidali demi: uygun davranış tegayyüp: saklanma rükup: binme Clemenceau (1841-1929): Kaplan lakaplı Fransız devlet adamı. Başvekilliği (1917) sırasında harbin kazanılmasında büyük rolü olmuştur. ratip: rutubetli Cebelilübnan: Lübnan'ın ortasında yer alan Akdeniz'e kıyısı olan şehir şemsabad: bol güneşli hemhudut: ortak sınır merbutiyet: bağlılık sebebi azimet: gidiş sebebi rüfeka: arkadaşlar seng-i tariz: taşlama bidayet: başlangıç mamelek: sahip olunan her şey
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
592
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1951
ISBN
975-7663-95-6
Baskı Sayısı
6. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Aysel Yüksel
Neden Altını Çizdim?
Tanıdk geliyor mu?
Bir hükümdarı al aşağı etmek endişesinin fersahlarca üstünde bir vazife!
Genç müdür (Kenan Rıfai)'nin başında çeşitli gaileler de vardır. Bir kere mektebi (Numune-i Terakki - İstanbul Lisesi), memleketin seçilmiş ailelerinin çoğu şımartılmış çocuklarıyla doludur. İçlerinde rütbe ve nişan sahibi olmuş ve günlük hayatlarım, tahsilden gayri en uygunsuz yollarda kullanmak isteyen talebe ile karşı karşıyadır. Fakat işin asıl müşkül tarafı bu değildir. Selefi olan Ali Nadir Bey, devlet merkezinde gizlice faaliyete geçmiş olan Terakki ve İttihat teşkilatıyla iş birliğini kabul edip, sonra da bir sarhoşluk gecesinde Sultan Hamid'e karşı tertiplenen hareketi ağzından kaçırdığı için büyük çapta tevkiflere sebep olup kendi de sürülen bir kimsedir. Bu yüzden bir kere padişahça adı kirlenen Numune-i Terakki, Saray'ın endişe mevzûu olmuştur. Öyle ya ... eski müdür siyasi emellere sahip bir adam olduktan sonra, yenisi neden olmasın? İşte bu sebeple de mektep devamlı surette sivil polis teşkilatının göz hapsindedir.
Zavallılar nasıl bilebilirler ki, mektebinin etrafını sardıkları genç müdürün, bu gökkubbe altında üstüne aldığı vazife, bir hükümdarı al aşağı etmek endişesinin fersahlarca üstündedir. Hem o çok iyi bilir ki, bir devlet mekanizması, daima cemiyet bünyesine uygun formlara girer. Eğer milletlerin moral ve sosyal seviyeleri olgunluk semtine doğru yol alırsa, devletin de bu ahenge muvazi adımlar atacağı tabiidir.
Esaseri bir toplumun politik nizamını düzenlemek keyfiyeti, bu işe liyakatli bir zümrenin vazifesidir. "Zulüm, bir şeyi kendi mevziine koymamaktır," diyerek her işi ehline ve liyakatlisine bırakmaktan son derece haz duyan bu büyük insan, memleketin siyasi bünyesine çeki düzen verme davasına el sürmeyecek biri varsa, onun da kendisi olduğunu pek iyi bilmekte idi. Ve siyasi görüşü her çağında çok keskin olmakla beraber, sonuna kadar, hamiyetli bir vatandaştan ileri politik hayatı asla düşünmemiştir.
Maddeleşmiş din
Yalnız Kudüs'te dilencinin çerçevesi ihtişamlıdır: Medine, dini mallaştırmış, maddeleştirmiş bir Asya pazarı idi. Kudüs, dini oyunlaştırmış bir Garp tiyatrosudur. Kudüs'te oteller yarı kilisedir, uşakları yarı papazdırlar ve hizmetçiler yarı hemşiredirler. Hepsinin cübbesi, putu ve beyaz başlığı, simokinleri, askıları ve önlükleri ile aynı dolapta durur.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?
Tasavvuf İslam mistisizminin adıdır.
Tasavvuf İslam mistisizminin adıdır. İslami bir kavramı batılı mukabili ile değiştirmemiz bazılarına çok garip gelebilir. Nitekim bazı mutasavvıf mütefekkirler, özellikle Rene Guenon tasavvufla mistisizmin tamamen başka şeyler olduğunu, İslam tasavvufunu bilmeyen batılıların bu iki şeyi birbirine karıştırdığını ısrarla belirtmişlerdir. Bunların Hıristiyan mistisizmi ile İslam tasavvufu arasında yaptıkları ayırım esas itibariyle doğrudur, ileride bu farklardan biz de bahsedeceğiz. Fakat burada bizim mistisizmden maksadımız Hıristiyan mistisizmi değil, belli bir iç tecrübe ve belli bir bakış tarzına felsefede verilen genel addır. Bu bakımdan Hıristiyan mistisizmi, Yahudi mistisizmi, Hindü mistisizmi ilh. gibi İslam mistisizmi de vardır ve biz buna tasavvuf diyoruz.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
103
Baskı Tarihi
2010
Yazılış Tarihi
1972
ISBN
9789757013020
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Kuşluğa doğru, uçak Ankara'dan kalktı. Hala, alandaki arkadaşlarımın ellerini tutuyormuşum, sanıyorum. Yolcuların çoğunluğu Türk.
Aşağısı Trakya ve Balkanlar. Buralar da bizim yurdumuzdu, Türkiye'nin toprakları içindeydi. Üç yüz yıldan artık bir süre bizim olan, uygarlığımızın bir parçası olan buraları kolay kolay bırakmamalıydık. Trakya, tarihi bir soru olarak yeni kuşaklara öğretilmeli, yeni kuşaklardan, bu sorunun mutlaka cevabını bulmaya uğraşmaları istenmilidir. Trakya'yı nasıl yitirdik? Sorusu uçağın içinde durmadan çınlıyor. Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk.
plastik güneş
Uyandım, yüzüme plastik bir güneş parçası yapışmıştı. uzun süre silmeye uğraştım. Niçin güneşi plastik Paris'in? Çünkü yükselen batı isi, güneşle Paris'in arasında kalın bir duvar.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
126
Baskı Tarihi
2004
ISBN
9756446250
Baskı Sayısı
0. Baskı
Şair Ali Ayçil 'in ilk hikaye kitabı. sule yayinlarindan cikmistir.
Gürültüsüz patirtısiz cikan ama son zamanlarda yayimlanan saglam bir hikaye kitabi. okurken insani dede korkut'tan italo calvino'ya; hazdan burukluga;bozkirdan sehrayinlere götüren bir ritmi var.
Sakine'nin mil çekilmiş gözleri
Dünyanın en güzel iki ülkesine sahip olduğumu da, karanlık bir han odasından başka bir yer olmadığımı da bugün anladım.
Gözlerine mil çekilmiş bir tek gün, gözlerine sürmeler çekilmiş yılların öcünü fazlasıyla aldı benden.
Türü
Şiir
Sayfa Sayısı
180
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-995-048-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Dergâh Şiir Güldestesi'nin amacı, 16 yıllık Dergâh dergisinin serüvenin şiir açısından bir özetini çıkarmaktır.
Güldeste incelendiğinde görülecektir ki, bugün artık epey bir mesafe katetmiş birçok genç şair ilk ürünlerini Dergâh dergisinde yayınlamış, buraya temayüz etmiştir. Gene, bütün kesimlerce ilgiyle izlenen bazı şairlerimiz çoğumuzun artık ezbere bildiği bazı şiirlerini ilk bu dergide yayımlamıştır.
naat (ismet özel)
canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız
yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça
üstü başı kükürtlü bir dünyadan
kancıklık
sıçradı çevirdiğimiz sayfalara
artık kimse bize haber vermeyecek
hemen şu tepenin ardında
saldırmaya hazır ve müsellah
bir düşman taburu durduğunu
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
107
Baskı Tarihi
1986
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü?...
bir kimsenin gerçek mabudunun, mutlaka görünürde yapmacık olarak ibadet ettiği Tanrı olduğu sanılmamalıdır. kendisine teslim olduğumuz, uğrunda çalışıp çabaladığımız, bütün hayatımızı içten bir yönelişle kendisine vakfettiğimiz kim ise, ne ise, bizim mabudumuz da odur. eğer heva ve heves ise (olağan sınırlarını aşmış ve tek egemen hale gelmiş hayvanlarla ortak içgüdüler ise _h.h. ) mabudumuz odur. gerçek Tanrı ise, herşeyimizi Gerçek Tanrı'ya vakfetmiş isek, o zaman mabudumuz Tanrı'dır.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
107
Baskı Tarihi
1986
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
dar ve değersiz
emperyalistlerin en büyük ve en etkili düzenlerinden birisi; insanlarının evrenini daha da daraltmak, hiç değilse bu evrenlerin coğrafi anlamdaki dış Dünya'nın, yeryüzü'nün boyutlarına ulaşmasını engellemektedir. insanlar arasında duyarlıklar, huzursuzluklar meydana getirirler, böylece onların evrenlerinin öylesine dar ve değersiz hale gelmesine çalışırlar ki büyük dünya olaylarının birçoğu bu kişisel evrenlere sığmasın.