Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

İlerleme kaçınılmaz değildir

Şu anda sadece bu öncüllerimden ahlaki ve siyasi sonuçlar çıkarmak istiyorum. İlk sonuç, her türlü biçimiyle Aydınlanma'nın vazettiğinin tersine, ilerlemenin hiç de kaçınılmaz olmadığıdır. Ama bu yüzdenilerlemenin imkânsız olduğunu kabul ediyor da değilim. Dünya son birkaç yüzyılda ahlaki açıdan ilerlememiştir, ama ilerleyebilirdi.

 


Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Modern dünya sistemi, ölümcül bir krizdedir

Yirmi birinci yüzyılın ilk yarısı, yirminci yüzyılda gördüğümüz her şeyden daha güç, daha düzen bozucu, ama aynı zamanda daha açık olacak bence. Bunu, hiçbirini burada tartışamayacağım üç öncülden yola çıkarak söylüyorum.

Birinci öncül şu: Bütün sistemler gibi tarihsel sistemler de ölümlüdür. Bir başlangıçları, uzun bir gelişmeleri ve dengeden uzaklaşıp çatallanma noktalarına ulaştıkça yaklaştıkları bir sonları vardır.

İkinci öncül, bu çatallanma noktalarında iki şeyin geçerli olduğudur: Küçük girdiler büyük çıktılar yaratır (oysa sistemin normal gelişme zamanlarında, büyük girdiler küçük çıktılar yaratır) ve bu tür çatallanmaların sonucu bünyevi olarak belirsizdir.

Üçüncü öncül ise modern dünya sisteminin, tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiş olduğu ve varlığını elli yıl daha sürdürmesinin pek muhtemel olmadığıdır. Gelgelelim, sonucu belirsiz olduğu için, sonuçta ortaya çıkacak sistemin şu an içinde yaşadığımız sistemden daha iyi mi yoksa daha kötü mü olacağını bilmiyoruz, ama geçiş döneminde ortaya sürülen peyler son derece yüksek, sonuç son derece belirsiz ve küçük girdilerin çıkacak sonucu etkileme yeteneği son derece büyük olduğu için, geçiş döneminin ağır sorunlarla dolu korkunç bir dönem olacağını biliyoruz.
 


Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Metis Yayınevi
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century

Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.

Tartışmamız lazım

Ben karanlık bir ormanın tam ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği konusunda yeterli netliğe sahip olmadığımıza inanıyorum. Bunu acilen hep birlikte tartışmamız gerektiğine ve bu tartışmaya gerçekten dünya çapında katılınması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu tartışmanın, bilgi, ahlak ve siyasetin her birini ayrı köşelere ayırabileceğimiz bir tartışma olmadığına da inanıyorum. "Belirsizlik ve Yaratıcılık" adlı giriş yazısında bu savı kısaca dile getirmeye çalıştım. Görülmemiş nitelikte çetin bir tartışma içine girmiş durumdayız. Ama meseleleri, onlardan uzak durarak çözemeyeceğimiz de bir gerçek.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
128
Baskı Tarihi
2003
Yazılış Tarihi
1963
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayışığı Kitapları
Mütercimi
İhsan Durdu
Orijinal Adı
The Ordeal of Change

Eric Hoffer, Amerikalı bir toplum filozofuydu. 1902 yılında doğan Eric Hoffer, dokuz kitap yazdıktan ve Başkanlık Özgürlük Madalyasını aldıktan sonra 1983 yılında öldü. İlk eseri olan Kesin İnançlılar ile üne kavuşan Hoffer, başarılı bir yazar olarak hayatını sürdürdü. 


Yedi yaşında bilinmeyen nedenlerle kör olan Hoffer'ın gözleri onbeş yaşında açıldı. Tekrar kör olma korkusuyla mümkün olduğu kadar kitap okumaya çalışan Hoffer, görme yetisini bir daha yitirmediği gibi, edindiği oburca okuma alışkanlığını sürdürdü ve kendi kendini eğitti. 

Güven Duygusu ve Şiddetli Tutku

Bütünüyle yeni bir şeye asla hazır ve elverişli olamayacağımız basit gerçeğinin kendine has bazı sonuçları vardır. Bu gerçek, köklü değişikliğe maruz kalan bir topluluğun, uyumsuz insanlardan oluşan bir topluluk olacağı anlamına gelir ki, uyumsuzlar bir tutku atmosferinde soluk alır ve yaşarlar. Güven duygusundan yoksunlukla aklın tutkulu hali arasında yakın bir ilişki vardır ve ileride gö­receğimiz gibi, şiddetli tutku kendine güvenin yerini alabilir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Seçim

Hesaplanması, ölçülmesi ve değerlendirilmesi gereken, kişinin seçmesi gereken eylemlerdir, seçilebilecek olan ama seçilmeyen öbür eylemler arasından seçtiği eylemlerdir. Değerlendirme, seçmenin, karar almanın vazgeçilmez bir parçasıdır; karar alan insanın hissettiği, yalnızca alışkanlıkla hareket edenlerin nadiren üzerinde düşündüğü bir ihtiyaçtır. Ancak değerlendirmeye başlayınca, “yararlı”nın mutlaka “iyi” olmadığı ya da “güzel”in “hakiki” olmak zorunda olmadığı açığa çıkar. Bir kez değerlendirme ölçütleri sorulmaya başlandığında, değerlendirmenin boyutları dallanmaya ve birbirinden giderek uzaklaşan yönlerde gelişmeye başlar. Bir zamanlar tek ve bölünmez olan “doğru yol”, “ekonomik olarak makul”, “estetik olarak hoş”, “ahlâki olarak uygun" şeklinde bölünmeye başlar. Eylemler bir açıdan doğru, başka bir açıdan yanlış olabilirler. Hangi eylem, hangi ölçütlerle değerlendirilmelidir? Ve birden fazla ölçüt uygulanıyorsa, hangisine öncelik verilmelidir?


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Modern ahlâk

“Ahlâk”, insanın düşünce, duygu ve eylemlerinin “doğru” ve “yanlış” arasındaki ayrımla ilişkili yönü olarak ayrıldıysa, bu, genel olarak modern çağın başarısıydı. “Yararlılık”, “hakikat”, “güzellik”, “uygunluk" gibi, insan davranışının bugün kesin bir şekilde ayrılan standartları arasında, insanlık tarihinin büyük kısmı boyunca pek az fark görüldü ya da hiçbir ayrım yapılmadı. Ender olarak uzaktan bakılan ve dolayısıyla üzerinde nadiren düşünülen “geleneksel” yaşam tarzında, her şey aynı önem düzeyinde gö­rülüyor. aynı doğru ve yanlış terazisinde Ölçülüyordu. Tüm veç­heleriyle, yolların ve araçların bütünlüğü, hiçbir insan iradesinin yada kaprisinin karşı çıkamayacağı güçler tarafından geçerli kılınmış gibi yaşanıyordu; yaşam bir bütün olarak İlahi yaralımın ürünüydü, İlahi takdirin gözetimindeydi. Özgür irade, varsa bile ancak -St.Augustine’in üzerinde durduğu ve Kilisenin elden geldiğince engellemeye çalıştığı gibi- yanlışı doğruya tercih etme özgürlüğüydü; yani Tanrı’nın emirlerini ihlal etmekti: Tanrı’nın buyurduğu şekliyle dünyanın yolundan ayrılmaktı; ve âdetlerden görünür bir şekilde sapan her şey bir ihlal olarak görülüyordu. Öte yandan, doğru yolda olmak bir seçim meselesi değildi: Tersine, se­çimden kaçınmak -âdet olmuş yaşam tarzını izlemek- anlamına geliyordu. Ancak bütün bunlar, geleneğin kontrolünün (sosyolojik deyişle, bireysel davranışa yönelik, dağınık olmakla birlikte, sıkı ve her yerde hazır ve nazır olan komünal gözetim ve yönetimin) giderek gevşemesiyle ve artan sayıda erkek ve kadının yaşamının yönlendirildiği, karşılıklı olarak özerk olan bağlamların artmasıyla birlikte; başka bir deyişle, bu erkeklerin ve kadınların, henüz verilmemiş ya da verilmiş ama eksik olarak verilmiş kimliklerle donatılmalarıyla - dolayısıyla bu kimlikleri “kurma” ve bu süreçte se­çimler yapma ihtiyacıyla karşı karşıya olan - bireyler konumuna gelmeleriyle- birlikte değişti.


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Postmodern etik yaklaşımının yeniliği

Bence, postmodern etik yaklaşımının yeniliği, her şeyden önce tipik modern ahlâki kaygıların terk edilmesinde değil, ahlâki sorunları ele almanın tipik modern yollarının (yani, politik pratikte ahlâki meselelere zora dayalı normatif düzenlemeyle yanıt vermenin; teoride ise felsefi olarak mutlak, evrensel ve temel olanın aranmasının) reddedilmesinde yatıyor. Etiğin en büyük meseleleri insan hakları, toplumsal adalet, barışçıl işbirliği ile kişisel yetke arasındaki denge, bireysel davranış ile kolektif refahın uyumlulaştırılması gibi- güncelliğinden hiçbir şey yitirmedi. Yalnızca yeni bir tarzda görülmeleri ve ele alınmaları gerekiyor
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Ahlâkın gün batımı

Postmodernlik çağının tarihe ahlâkın gün batımı olarak mı, yoksa yeniden doğuşu olarak mı geçeceğin zaman gösterecektir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Sosyoloğun görevi

Lipovetsky’nin tasviri doğruysa ve bugün ahlâki endişelerden kurtulmuş bir toplumsal yaşamla, artık herhangi bir “olması gereken” tarafından yönlendirilmeyen katıksız bir “olanla”, yükümlülük ve ödevden ayrılmış toplumsal bir ilişkiyle karşı karşıyaysak sosyologun görevi, ahlâki düzenlemenin, bir zamanlar toplumun kendi kendini yeniden üretme mücadelelerinde kullanılan silah deposundan çıkarılmasının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymaktır. Sosyologlar toplumsal dü­şüncenin eleştirel akımına dahilseler, görevleri bu noktada da son bulmayacaktır. Bir şeyin, sadece var olduğu için doğru olduğunu kabul etmeyecekleri gibi, insanların yaptıklarının, kendilerinin yapmış olduklarını düşündüklerinden ya da yapmış olduklarını nasıl anlatıldıklarından başka bir şey olmadığı yargısını da veri kabul etmeyeceklerdir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
389
Baskı Tarihi
2014
ISBN
978-605-86097-8-5 İ
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Ankara
Yayın Evi
SAGE Yayıncılık

Türkiye’nin güvenlik stratejilerine, yurt içindeki siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar yapmak; karar alıcılara milli menfaatler doğrultusunda çözüm önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM)’nin kuruluş amaçları arasında yer almaktadır.

Şiddetin Yönetimi

Tüm veya hemen hemen tüm subaylarda ortak olan ve de onları tüm veya hemen hemen tüm sivillerden ayrıştıran, ayrı ve farklı bir uzmanlık alanı gerçekten de mevcuttur. Bu merkezi beceri belki de en iyi Harold Lassvvell’in deyiminde özetlenmiştir: “şiddetin yönetimi”. Bir askeri kuvvetin vazifesi, başarılı silahlı çarpışmadır. Silahlı kuvvetler subayının görevleri şunları içerir:

(1) bu kuvvetin örgütlenmesi, teçhizatlandırılması ve eğitilmesi;
(2) faaliyetlerinin planlanması ve
(3) çarpışmaya giriş ve çı­kışta harekatının yönlendirilmesi.

Ana vazifesi şiddet uygulanımı olan bir insan örgütünün yönetimi, harekat tarzı ve denetimi subayın kendine özgü becerisidir. Bu; hava,deniz ve kara faaliyetlerinin ortak özelliğidir. Bu beceri, bir askeri subayı, askeri subay olarak, modern silahlı kuvvetlerde mevcut bulunan diğer uzmanlardan ayrıştırır. Di­ğer uzmanların becerileri, askeri kuvvetin amaçlarına ulaşması için gerekli olabilir. Ancak bunlar; hemşirenin, kimyagerin, laboratuar teknisyeninin, diyetisyenin, eczacının ve röntgen teknisyeninin becerilerinin doktorun uzmanlığıyla kurduğu ilişkinin aynısını, subayın uzmanlığıyla sürdüren, temelde yardımcı hizmetlerdir. Tıp mesleğine yardımcı olan uzmanlardan hiçbirinin hastalık teşhisi ve tedavisi yeteneğine sahip olmamaları gibi, askerlik mesle­ ği çerçevesinde yeralan veya bu mesleğe hizmet eden bu yardımcı uzmanların da hiçbiri, “şiddetin yönetimi” yeteneğine sahip değildir.