Ört ki Ölem
Bir şey aynı anda doğru ve yanlış olabiliyorsa, yani, biz yaptığımız zaman doğru çünkü bizim amacımız daha saygın türünden bir anlayış topluma egemen oluyorsa, ahlak erozyonu kaçınılmazdır. Ahlak erozyonu, değerlerin kaybı, tepkisizleşmek... Bu yerleştikten sonra, zaten ört ki ölem.
İlan Edilmiş Bir Ahlak Sisteminiz Yoksa
Şöyle düşün. Mesela bu yılbaşı gecesi TRT programında Bülent Ersoy ile Zeki Müren dans edeceklermiş.
"Yapma, yav."
"Evet! Buna dördümüz de tepki gösteriyoruz değil mi?
"E, mutlaka" dedi Erol.
"peki bu tepkiyi, sosyal demokrat terimlerde nasıl ifade edeceksiniz? Karşınıza biri geçse, "efendim, demokrasi var. Herkes herkesle dans eder. Sansür edemezsiniz!" dese ne diyeceksiniz? İlan edilmiş bir ahlak sisteminiz yoksa, başınızı öte yana çevirmek zorundasınız.
Savaş Kaçağı
Politika ve eylem adamlarının en zayıf yanı, düşünce adamını küçümseyişleridir. Beyinle kol, kuram ile eylem elele vermedikçe, toplum sıhhate kavuşamaz. Biliyorum, biliyorum; vatandaşları günün çetin kavgalarında yer alırken yıldızlara serenat besleyen bedbahtın adı savaş kaçağıdır.
Zamanın bile kopartamayacağı bir bağ..
Sonra bize, aynı süt annenin emzirdiği çocukların kardeş olduğunu, aralarında zamanın bile kopartamayacağı bir kan bağı oluştuğunu söylerdi.
Hasan'la aynı memeden süt emmiştik. İlk adımlarımızı aynı bahçede, aynı çimenlerin üzerinde atmıştık. Ve ilk sözcüklerimizi aynı çatının altında söylemiştik.
Benimki "Baba" idi.
Onunkiyse "Emir." Benim adım.
Şimdi geriye bakınca, 1975 yılında olanların -ve onu izleyenlerin- kökeninde bu iki sözcüğün yattığını görüyorum.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.
Neden Altını Çizdim?
Ben de bilmiyordum! :-) Nihat Boydaş (http://w3.gazi.edu.tr/~nboydas/) hocanın kaleme aldığı bu başlığı taşıyan bir kitap var.
Türkçe bilmeyen cennete giremez
Daüssıla.
Cafe Mahieux'de:
Türkçe konuşmağa başlayınca birinin Kula'lı, öbürünün Muğla'lı olduğunu öğrendiğim birkaç Rum. Biri öbürüne söylüyor:
-Papazın nasihatini sen de hatırlarsın Panayot, Türkçe bilmeyen cennete giremez.
-O eski darbımeseldir. Bana anam da söylerdi.
'İyi ama ben bilmiyordum."
Bir İç Sömürgecilik Araştırması
Burası korkunçtur! Bir yandan komunizmi önleyeceksin, öte yanda olası bir yerel lideri. Elia T Zwrayk'ın 'İsrail'deki Filistinliler, Bir İç Sömürgecilik Araştırması' diye bir kitabı vardır. İsrail'in siyasi hedefinin, Arapları sindirmek, Yahudilerin egemenliğe engel olabilecekleri duruma gelmelerini önlemek için aldıkları tedbirleri anlatır. Ne zaman bir lider belirmeye başlasa, ortadan kaybedilmiştir. Aynı doğrultuda, Türk egemen sınıfları Anadolu'yu Saidi Nursi ile paylaşacak değillerdir, müridlerinin canı cehennemedir! Menderes, 'bizim' cumhuriyetimize yakışmıyordur, seçmenlerinin de canı cehennemedir! Deniz Gezmiş düzenimizi tehdit ediyordur, yasa tutsun tutmasın idam edilir.
Daha da korkuncu, Saidi Nursi'nin cenazesinin kaybedilmiş, Menderes'in asılmış olmasına, bir yönüyle de olsa 'hak' veren bir ruh halinin yerleştirilmesidir.
Siyonistlerin misyonuna kazandırılan 'evrensel haklılık' gibi bir haklılıktır bu!
Süt ve Bal Akan Ülke
Sömürgeciler, işe, göz diktikleri toprak parçasını överek, ona haniyse "ulvi" nitelikler yakıştırarak başlarlar. Mesela, daha onyedinci yüzyılda -İsrail'in kurulmasından 300 yıl önce!- George Sandys, İngiliz şair, Filistin'i "süt ve bal akan ülke; yaşama elverir bir dünyanın ortasında, ılıman bir iklimde; güzel dağlar, zengin vadilerle süslenmiş, mükemmel sular fışkırtan kayalar; hiçbir köşesi yok ki, esenlik ve servetten yoksun olsun!' diye anlatırdı. İkinci aşamada, tamah edilen toprak, üzerinde yaşayan insanlardan soyutlanır, sömürgecilerin gönlünde eski medeniyetleri, görkemli geçmişi -nasılsa bir yerlerde bir iki harabe vardır!- ve yerlilerden olmasa, "muhteşem!" olabilecek geleceği ile yer eder! Gel gör, o güzelim topraklardan o Allah'ın belası yerliler hiç eksik olmazlar! Bu durumda iki şey yapılabilir: Birincisi Golda Meir Örneği, ' Filistinliler diye birileri yoktur! diye kestirip atmaktır. Bu yutturulabilirse dünya kamuoyuna 'ülkesiz bir halk için, halksız bir ülke' gibi fevkalede akılcı ve haklı bir dilekçe ile başvurulabilinir! Ha, eğer bu pek bir kör kör parmağım gözüne bir iddia ise, bir ikinci yol daha vardır. O da, yerlilerin var olduğuklarını kabul etmekle birlikte, 'onlar sayılmaz'ı oynamaktır. Yerliler 'sayılmaz' çünkü ya Kızılderililer gibi 'vahşi' ya da Araplar gibi marjinal bir medeniyetin mensupları oldukları için o güzelim toprak parçasına layık değildirler!
Sömürgecilerin yakıştırmalarının tutması ve sürmesi için 'yerliler'in kendilerini takdim etmeleri, çağdaşlarına bir özgeçmiş, bir niyet mektubu sunmaları önlenir. İlk aşamada 'takriri sükûn' kanunu türünden önlemler alınmak suretiyle yerlilerin gerçekliklerinin üstü örtülür. İkinci aşama biraz daha karmaşıktır; bir yandan yerlilere özgeçmişleri unutturulurken, öte yandan da onları sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirmek geretirir ki, o doğrultuda düzenlenmiş eğitim sisteminin uygulamaya konulması demektir.
En az acıtan
'Mutlak' yok ki, 'mutlak doğru' olsun. O yüzden diyorum ya hiçbir ideoloji bir insanın bir damla gözyaşına değmez diye. Bence tek bir kural olmalı. Tek bir kural, tek bir ilke: En az acıtan neyse onu uygula!"
Biyofilik ahlak ilkesinden bahsettiğini biliyordum.
Bayburtlu Duran Kuran
Bak, canım, SHP beni hiç ilgilendirmiyor. diye kestirip attı Günay.
"Neden?!"
"Çekincesiz özdeşleştirebileceğim hiçbir şey önermiyor da ondan. Beni temsil etmiyor senin Partin." Sözü fazla uzatmak istemedi.
"Geçen gün yayınlanan araştırma sonuçlarını okudun mu? SHP'liler kendilerini nasıl tanımlıyorlardı?
"Yok" dedi Şafak.
"En az dindar, en çok laik, en az milliyetçi, en çok Atatürkçü, en çok sosyal adaletçi, en demokrat, en özgürlükçü, en muhafazakar, en az liberal... Bu da nasıl oluyorsa, yani, hem en demokrat hem de en az liberal nasıl olunuyorsa?"
"Canım, işte, 'Batılı' nitelikleri olduğunu düşündükleri ne varsa sıralıyorlar" dedi Şafak, "Yoksa adamları gördün işte, Bayburtlu Duran Kuran, nereye 'batılı' oluyor?"