Üç Eser
Türü
          Deneme
              Sayfa Sayısı
              227
          Baskı Tarihi
              1994
          ISBN
              975.11.0344.4
          Baskı Sayısı
              0. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Mehmet Kaplan
          Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olan bu kitap aslında yazarın üç eserini bir araya getiren "toplama" bir kitap. İçindeki eserler şunlar:
1. Bize Göre
2. Gurabâhâne-i Laklakan
3. Frankfurt Seyahatnamesi
      
    Neden Altını Çizdim?
              Bu satırları pek ciddiye almadım ama eğlenceli buldum... Edebiyatla ilgili son kısımda söylenenler doğru görünüyor.
          Aşk ve Evlilik
Aşkın zedelediği bin türlü talihsizler içinde en çok bu hiçe giden kurbanlara (aşkları için intihar edenlere) acımalı. Zira bu zavallılar bilmiyorlar ki birbiriyle evlenmemesi lâzım gelenler varsa onlar da yalnız sevişenlerdir. 
Üstadım Gourmont'un dediği gibi aşk ile evliliği karıştırmamalı. Aşk yabanî bir hayvandır. Kanunlar dışında, isyan ve ihtilâl dağlarında yaşar. Ancak gece, karanlıklar basınca, gizli yollardan şehre girer ve bahçelerin tarhını, ağaçlı caddelerin kanapelerini alt üst eder. İbadethanelerde her gün lanetlenen aşktır. Hükümetler, polis ve jandarmayı ona karşı silâhlandırır. Halbuki evlilik, bir şehir müessesesi, bir emniyet tertibatıdır. At cambazhanelerinde musıkî çalan ve fokstrot oynayan, dişi sökülmüş, tırnaklan eyelenmiş, zararsız arslan, orman canavarına göre ne ise, aşka kıyasla da evlilik odur.
Aşk geçici, evlilik ise daimîdir.   Evliliği aşkın devamı zannetmiş nice safdil çiftler, üç ay geçmeden dudaklarda ateşin söndüğünü görmüşler ve bir akşam kendilerini karşı karşıya esner bulmaktan hayret etmişlerdir. Aşk değişmeyince ölür.
En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde,.., şiirin konusu zevce değil sevgilidir, hayâller ve semboller, hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. 
Kahramanı zevce ve konusu evlilik olan hikâyeden daha tatsız ne olabilir?
      
              
              Üç Eser
Türü
          Deneme
              Sayfa Sayısı
              227
          Baskı Tarihi
              1994
          ISBN
              975.11.0344.4
          Baskı Sayısı
              0. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Mehmet Kaplan
          Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olan bu kitap aslında yazarın üç eserini bir araya getiren "toplama" bir kitap. İçindeki eserler şunlar:
1. Bize Göre
2. Gurabâhâne-i Laklakan
3. Frankfurt Seyahatnamesi
      
    Zekâ
Ne yazık ki vücudun çökmesi zekânın olgunluk zamanına tesadüf eder. Mânâsız çocukluk, tatsız gençlik, olgunluk çağma hazırlanmaktan başka nedir? Zekâ -nar, ayva ve portakal gibi- geç renk ve koku kazanan bir sonbahar mahsulüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asîl meyve ballanmıyor. Dünyayı idare eden, ilim, fen, san'at ve edebiyat cereyanlarını idare eden, şakakları beyazlanmış kafalardır. Genç allâme ve genç dâhi bir mucizedir ki bazı yerlerde vücut buluyor.
Ne olacağı meçhul yeni doğmuşlara yer açmak için ölümün her sene, bilhassa baharda, kır saçlara attığı tırpan, kim bilir, tabiata karşı insan zaferini ne kadar geciktirmektedir!
      
              
              Üç Eser
Türü
          Deneme
              Sayfa Sayısı
              227
          Baskı Tarihi
              1994
          ISBN
              975.11.0344.4
          Baskı Sayısı
              0. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Mehmet Kaplan
          Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olan bu kitap aslında yazarın üç eserini bir araya getiren "toplama" bir kitap. İçindeki eserler şunlar:
1. Bize Göre
2. Gurabâhâne-i Laklakan
3. Frankfurt Seyahatnamesi
      
    Fotoğraf
Fotoğraf adesesine zerre kadar itimadım yoktur. Bundan dolayı, fotoğraf âletinin keşfiyle "portre" ressamının vazifesine nihayet bulmuş gözüyle bakanlara hak vermek bence müşküldür. Şekil ve madde, ışığın akislerine göre her an değişir. Bu itibarla hiç bir çehrenin, vasıfları belirli, bir tek görünüşü yoktur. Fırça san'atkârı, resmedeceği çehre üzerinde, uzun müddet hayatın iniş ve çıkışını gözlemek ve onu birçok değişikliklerinde tespit etmek suretiyle, nihayet gerçek hüviyetin gizli hatlarını sezmeğe ve görmeğe muvaffak olur. Fotoğraf, bu zihnî tahlil ve terkip kudretine sahip değildir. Onun için, hassas cam üzerinde beliren şekle bir vesika kıymeti izafe edilemez.
      
              
              Üç Eser
Türü
          Deneme
              Sayfa Sayısı
              227
          Baskı Tarihi
              1994
          ISBN
              975.11.0344.4
          Baskı Sayısı
              0. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Mehmet Kaplan
          Milli Eğitim Bakanlığı'nın yayını olan bu kitap aslında yazarın üç eserini bir araya getiren "toplama" bir kitap. İçindeki eserler şunlar:
1. Bize Göre
2. Gurabâhâne-i Laklakan
3. Frankfurt Seyahatnamesi
      
    Edebiyat ve Utanç
Bilirim ki, İngiliz milleti, Hint mülkünden ziyâde Shakespeare ile mağrurdur; bilirim ki İran, zâlim bir güneşin yaktığı kısır topraklar üzerinde mevcut olmaktan ziyade, Hâfız-ı Şirazî'nin nazmında, Behzad'ın resimlerinde ve seccadelerinin renkli bahçelerinde yaşıyor; bilirim ki İspanya, ne Alphonse'un, ne de Primo de Rivera'nındır? Fakat kızıl karanfilli Karmen'in vatanı, ancak El Greco ve Cervantes'indir. Hayır, edebiyattan değil, karşısında şimdiden aczini duyduğum okuyucudan utanıyorum.
      
              
              Türü
          Hatırat
              Sayfa Sayısı
              384
          Baskı Tarihi
              2005
          Yazılış Tarihi
              1982
          ISBN
              975-00125-1-8
          Baskı Sayısı
              1. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Editörü
              Halil Açıkgöz
          Bu kitabın yazarı aslında Halil Açıkgöz ancak altını çizdiğimiz tüm satırlar Cemil Meriç'e ait olduğundan yazarı Cemil Meriç olarak girdik.
      
    Neden Altını Çizdim?
              Cemâleddin Efgânî üzerinde durulması, hakkında bilgi edinilmesi gereken bir adam.
          Cemâleddin Efgânî
Cemâleddin Efgânî geniş düşünceli ilk sosyalistimiz. Bu genişlik belki masonluğundan geliyor. Bizim dindarlar yanlış biliyorlar.
Bütün mesele düşünceye açık olmak. Köşeli ve yobaz ise hakîkatin bir parçası ile yetiniyor ve hakîkati kendi inhisarına alıyor. 
      
              
              Türü
          Diğer
              Sayfa Sayısı
              386
          Baskı Tarihi
              Eylül 2008
          ISBN
              978-975-995-127-6
          Baskı Sayısı
              2. Baskı
          Basım Yeri
              istanbul
          Editörü
              İsmail Kara
          Türkiye'de en çok konuşulan ve tartışılan konunun din ve İslam meselesi olmasına bir önem ve değer atfedip atfetmeyeceğimiz,olup bitenlerden tedirginlik duyup duymayacağımız bir paradoksla alakalıdır.
      
    Din Meselesi
Din meseleleri üzerinde düşünülmeyen,din zihniyeti ile ilim zihniyeti arasında nasıl bir münasebet olabilir sorusunu bile bilgisizlik addeden bir çevrede elbette filozof yetişemezdi.
      
              
              Türü
          Hatırat
              Sayfa Sayısı
              393
          Baskı Tarihi
              Kasım 2007
          Yazılış Tarihi
              1992
          ISBN
              9944-125-03-2
          Baskı Sayısı
              3. Baskı
          Basım Yeri
              İzmir
          Editörü
              Şeref Yılmaz
          Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
      
    Gıybet Neden Kötü
Meselâ gıybet dille yapılır. Meselâ, yine hiç biriniz sormadınız: Yahu gıybet, bir adamın arkasından, onun hoşlanmadığı şeyleri konuşmakmış... Bu iş neden bu kadar kötü oluyor? Bunun manası nedir? Sormadınız ama ben size söyleyeyim: Kur'an-ı Kerim niçin onun üzerinde bu kadar duruyor?
"Gıybette hukuka, insanın hakkına tecavüz vardır... İnsanın malını çalan, canına kasdeden, ırzına namusuna musallat olan kimsenin adı canidir. Cinayeti, tecavüzü ve teaddisi vardır... Gıybette de insanın manevî şahsiyetine taarruz ve tecavüz vardır. O şahıs burada olsa, münakaşasını yapar, müdafaasını yapar. Ama ortada yok... İşte İslâm, İslâm'ın kitabı Kur'an-ı Kerim, o şahsın yokluğunda, onun manevî kıymetini koruyor.
"İnsanlar cemiyetlerde, şerefle, itimadla, isimle yaşar. Ardından konuşulunca manen kaybı olur, şahsiyeti zarar görür. Onu sevenler: Allah, Allah yahu biz bu adamı severdik, demek ki sevilecek insan değilmiş, diye düşünürler...
"İşte İslâmiyet, bir kimseye, böyle manevî zarar vermeyi, ölü kardeşinin etini yemekle bir tutuyor. Bu, en büyük günahlardan sayılır.
"Efendiler, başımıza gelen felâketler, bütün gafletimizden geliyor. Eğer gıybetin, bu kadar mühim, bu kadar acı, bu kadar yaralayıcı bir günah olduğunu bilsek, kim gıybet edebilir?
"insanın hiç iyiliği yok mu? Fakat nefs-i emmare, bizi günahlara sevkeden şeytan, Müslüman kardeşimizin zaaflarını, kötü taraflarını gösterir... Yine şeytanın ikinci bir hilesi daha vardır ki, âyet-i kerîmede ona şöyle işaret buyurulur: 
Zeyyene lehumu'ş-şeytânu a'mâlehum!  
Habibim! Günahkârlara, âsîlere, günah işlemekten korkmayanlara, şeytan, kötü işlerini yaldızlar da iyi gösterir; onlardan zevk alırlar.
"İşte dilimizin ne olduğunu, ona hâkim olmanın neler kazandıracağını, mahkûm olmanın neler kaybettireceğini bununla görün!..."
      
              
              Türü
          Diğer
              Sayfa Sayısı
              386
          Baskı Tarihi
              Eylül 2008
          ISBN
              978-975-995-127-6
          Baskı Sayısı
              2. Baskı
          Basım Yeri
              istanbul
          Editörü
              İsmail Kara
          Türkiye'de en çok konuşulan ve tartışılan konunun din ve İslam meselesi olmasına bir önem ve değer atfedip atfetmeyeceğimiz,olup bitenlerden tedirginlik duyup duymayacağımız bir paradoksla alakalıdır.
      
    İslamcı-Hilafetçi
Bugün daha açık olarak biliyoruz ki ''İslamcı ve Hilafetçi'' bir söylemle Milli  Mücadele'yi yapan,''Devletin dini din-i İslamdır''maddesinin yer aldığı bir anayasa hazırlayarak dine dayalı bir devlet kuran ve birinci Meclis'te bütün meşrep ve renkleriyle temsil edilen  bu kualisyon Lozan Antlaşması görüşmeleri,birinci Meclis'in feshi ve Cumhuriyet'in ilanı aşamalarında dağı(tı)lmış,geride tekparti fikrine ve siyasetine intikal edecek dar ve nisbeten mütecanis bir kadro kalmıştır.Cumhuriyet idaresi ve ideolojisi ile katı laiklik anlayışı ve uygulamaları esas itibariyle bu dar kadronun eseridir denebilir.
      
              
              Türü
          Diğer
              Sayfa Sayısı
              386
          Baskı Tarihi
              Eylül 2008
          ISBN
              978-975-995-127-6
          Baskı Sayısı
              2. Baskı
          Basım Yeri
              istanbul
          Editörü
              İsmail Kara
          Türkiye'de en çok konuşulan ve tartışılan konunun din ve İslam meselesi olmasına bir önem ve değer atfedip atfetmeyeceğimiz,olup bitenlerden tedirginlik duyup duymayacağımız bir paradoksla alakalıdır.
      
    Dine Münafi
Yaptığımız işi dine münafi görmek yapılan işi görmemektir.Biz şu kanaatteyiz ki yapılan işin dinsizlikle hiçbir münasebeti yoktur.Bu sistemde muvaffak olalım,on sene azimle,muvaffakıyetle tuttuğumuz bu yolda yürüyelim.On sene sonra bütün dünya ve şimdi bize muarız olanlar yahut tuttuğumuz yoldan din namına endişe edenler göreceklerdir ki Müslümanlığın asıl en temiz,en saf,en hakiki şekli bizde tecelli etmiştir.
İsmet İnönü
      
              
              Türü
          Araştırma
              Sayfa Sayısı
              614
          Baskı Tarihi
              Nisan 2004
          ISBN
              975-293-203-7
          Baskı Sayısı
              5. Baskı
          Basım Yeri
              İstanbul
          Soner Yalçın'ın 2004'te yayımlanan romanıdır. 1875 yılında başlıyor hikâye ile bir ailenin köklerini araştırıyor, bunu yaparken de Türkiye’nin geçmişindeki gizleri ortaya çıkarıyor ister istemez. Çünkü bu ailenin de gizleri var.
      
    Daha fazla tüketebilmek için, daha fazla kirlenmek...
Ekonomideki yapısal dönüşüm kültürel değişime de neden olmuştu. Osmanlı bürokrasisinin günlük yaşamı değişmeye başladı. Avrupalı gibi giyinmek, konuşmak ve yaşamak, yani alafrangalaşmak "moda" oldu; araba (fayton) sevdası başladı. Yeni Osmanlılar, evlerini, arabalarını satıp, gösteriş için araba alıyordu.
Osmanlı bürokrasisi daha fazla tüketebilmek için, daha fazla kirleniyordu; yani rüşvetsiz iş yapılmıyordu.
Bitmedi. 1838 ticaret ve 1839 Tanzimat antlaşmalarına imza koyan Sadrazam Reşid Paşa, yeni tip devlet adamlığının da kapısını açtı. Eskiden nüfuzlu paşaların himayesine girerek koltukmakam kapılırken, Reşid Paşa yabancı devletlere dayanarak kariyer yapma dönemini başlattı. Sadrazamlar ve paşalar, "İngilizci", "Fransızcı", "Rusçu" gibi isimlerle anılır oldu.