Türü
Roman
Sayfa Sayısı
466
ISBN
9944486903
Baskı Sayısı
0. Baskı
İskender Pala'nın bir müzayededen satın alıp içindekileri yalınlaştırarak yayınladığı "Yek Cinayet Şast u Şeş Sual" (66 Soruda Cinayet) adlı elyazmasıdır.
Kahramanlarımız bir cinayetin peşinde koşuyor, bu sırada bir çok tarihi sima da olaya karışıyor. Arka planda tüm şatafatıyla Lale Devri, ön planda ise kadife yapraklarıyla lale ve tabi ki aşk...
Yüzün Görme Bahtiyarlığı
Sadi anlatıyordu:
Henüz toy bir delikanlı idim. Şiraz’da bir kızı sevmiştim. O da bana karşı ilgisiz değildi. Birkaç kez de buluşup konuştuk. Sonra araya ayrılık girdi. Ben gurbetlere gittim. On yıl onun aşkıyla coşup taştım, hasretiyle kavruldum. Nihayet yurduma döndüğüm vakit ilk işim onu aramak oldu. Beni görür görmez başladı siteme:
“A Sadi! Meğer ne vefasızmışsın!.. Bunca yıl geçti aradan, ne bir haber ne bir mektup?!..”
Ona dedim ki:
“Ey sevgisi kalbimde yer eden selvi boylu!.. Senin yüzünü görme bahtiyarlığından ben mahrum iken, o şerefi postacıya mı bağışlasaydım?!..”
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
214
Baskı Tarihi
2009
ISBN
0207-34-007913
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yazar bu eserinde Türkiye'de seksen sonrası yaşanan atmosferi ele almıştır. Bu atmosfer tüketim toplumunun yarattığı ihtirasları, tutkuları öne çıkarmaktadır. Kitap bir ailenin üç ferdinin ağzından anlatılan hikâyeler ile gelişiyor. Banka şefi baba, emekli ev kadını anne ve üniversite çağında hemen köşeyi dönme arzusu ile iş dünyasına atılan oğul. Kazanç hırsı, mevki-makam, güç ve güvenlik arzuları aileyi parçalar. Her fert kendi yoluna gider. Ama bu yol nereye çıkmaktadır? Yazar metnin ucunu açık bırakarak bu sorunun cevabını vermez, okuru düşünmeye çağırır.
Sayfa Sayısı
233
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
2009
ISBN
978-605-114-107-7
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Sadık Yalsızuçanlar'ın derlemesiyle.
Ardından
Fethi Ağabey gitti. Hepimize bir kalbimiz bulunduğunu, gözü yaşlı olmak gerektiğini anlatarak gitti.
İki üç saat süren sohbetlerinden sonra, gafletimizin derinliklerinden çıkarıp, kalbimizin ve omuzlarımızın üzerine koyduğu sorumluluğumuzun tahammül edilmez ağırlığı ve hüznü içerisinde evlerimize dağılırdık.
Bir mahalleye imam olmuşsak, kısa süre sona o mahallenin bakkalı, manavı terazi hakkını korumaya başlıyor muydu, başlamıyor muydu?
Bir yere memur olmuşsak o memuriyetin ehli miydik, değil miydik, mesai arkadaşlarımız bir süre sonra dillerinden küfürleri bırakıyor, kadın, içki, kumar kelimelerini yanımızda ağızlarına almaya korkuyorlar mıydı, korkmuyorlar mıydı?..
Bunlardı mesele. Girdikleri her yerde, ahlâksızlığı, çürümeyi, yabancılaşmayı, kalp katılığını zapt altına alabilecek insanları bu şahsiyet noktasına getirebilecek yegane unsur olan İslâm’ın, bizden uzak, yaşamadığımız, kabuğun altındaki o büyüleyici parıltılarını birbiri ardına önümüze boşaltıyor, içimizin bilmediğimiz o kederli açlığını ayaklandırıyor, bir kaç gün çöllere düşmüş gibi yalnızlık çekiyorduk.
Cahit Zarifoğlu
Evsizlik
İnsanın ömrü, başka insanların evlerine imrenmekle geçiyor.
Ve bu, taşlara kur yapmaktan başka bir şey değil...
Sevgili dost
Sevgili dost
12. Mektup: Acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz?
Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor?
Acaba insan denilince hatırlanıyor muyuz?..
13. Mektup: O da ne! Enaniyet kalabalığı yararak ilerliyor. Ay ve güneşi tahterevalliden indirip, tek başına oturuyor bir ucuna.
Ve öylece bekliyor aşağıda.
Tahterevalliye tek başına binen aşağıda durmayı hak eder. Gel ve yüksel...
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
219
Baskı Tarihi
mayıs2009
Yazılış Tarihi
1980
ISBN
975-8180-09-7
Baskı Sayısı
19. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Editörü
Suat ak
Gaflet
Hani çocuklar muziplik olsun diye birbirinin, yahut büyüklerin arkasına kağıttan bir kuyruk iliştirirler ya...
Sonra kuyruk taktıklarının hiçbir şeyi farketmeyişleri karşısında kıs kıs gülerler. Bu, gafletin çocuk ruhiyatında uyandırdığı gülünçlük hissinden gelir. Bütün komiklikler de aşağı yukarı aynı duyguya dayalıdır.
Ceketinin yakasını düzeltmeyi unutan, yeleğini bir ilik farkıyla düğmeleyen, yediği yemekten çenesinde bir parçacık kalan insanlara güleriz. Niçin?..
Gaflette oldukları için... Hele bu iş pabuçlarını ters giymeye kadar varan bir mübalağa derecesine vardı m, yapanın aklından şüphe etmeye kadar gideriz.
Şu marangoza da bakın!.. Birtakım tahtaları kesip biçerek kafasındaki şekle göre kutuya benzer bir şeyler yapıyor.
- Nedir o yaptığın?
- Tabut...
- Kendin için mi yapıyorsun?
- Ne münasebet!.. Ismarladılar, yapıyorum.
- Peki, yarın senin için de başka bir marangozun bu işi yapacağını düşünmüyor musun?
- Düşünmüşüm ne çıkar?.. Bu tabuta girecek olan ölü bunu düşünmüş müdür ki, ben de düşüneyim?..
Ve bu son cevap, tabut çakanların verebileceği en doğru karşılık...
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Aralık 2009
Yazılış Tarihi
2009
ISBN
978-975-21-1192-9
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Mütercimi
Petek Demir
Orijinal Adı
The Lost Symbol
Sandığından daha yakınlar...
Langdon dikkatle dinledikten sonra, "Bilimden çok kulağa sihir gibi geliyor," demişti.
Katherine şakacı bir tavırla göz kırpmıştı. "Sandığından daha yakınlar Robert."
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
285
Baskı Tarihi
1996
ISBN
975-94832-0-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Mütercimi
Metin Karabaşoğlu
Orijinal Adı
Pensées
Eğlence ve oyalanma
İnsan gerçekten mutlu olsaydı, eğlenip oyalanmaya daha az zaman ayırdığında, daha fazla mutlu olurdu. - azizler ve Tanrı gibi. "Evet ama, eğlenip oyalanmaktan neşe duyan biri de mutlu değil mi?"
Hayır: Çünkü eğlence ve oyalanmada her nereden gelirse gelsin, dışarıdan gelen bir neşe sözkonusudur. Durum bu olduğuna göre, mutluluğunu eğlencede arayan bir insan dışa bağımlı bir insandır. Ve, bizi kaçınılmaz bir biçimde eleme maruz bırakması muhtemel binbir hal yüzünden huzursuzluğa düşmeye açık durumdadır.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.
Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dramı
Hükümetin baskısını ve Sabri Efendi'nin Yunanistan'dan ayrılmak üzere olduğunu duyan Yunan kilisesi ileri gelenleri, kendisini ziyaret ederek, hükümetin buna hakkı olmadığını ve dava açmasını ve kendilerinin ona destek olacaklarını bildirmişler.
Sabri Efendi şöyle söylerdi:
Bu yola başvursaydım, belki kalabilirdim. Ama nereye gömüleceğim endişesi beni çok rahatsız etmişti. Ayrılmak için teşebbüslerime devam ettim.
Mısır, Şam, Bağdat ve daha Müslüman bilinen hükümetlere yazıp müracaat ettim:
"Ben filânım, dünkü Osmanlı Devleti'nin şeyhülislâmıyım. Pasaportum yok. Memleketinize, misafir veya mülteci olarak gelmek istiyorum. Her ne şekilde kabul ederseniz... Pasaport mu gönderirsiniz, davet mi edersiniz, bir lise pase, sefer kâğıdı mı verirsiniz, bir şey verin. Atina'da bulunan konsolosunuza bildirin."
Hepsinden "özür mektupları" geldi. İsteğimi yerine getiremedikleri için özür beyan ediyorlardı. Tekrar yazdım:
"Yahu, Müslümanların şeyhülislâmına bir lise pase veremeyecek kadar acz içinde iseniz, o köşelerde ne diye oturuyorsunuz? Sizler, devlet başkanı, hükümet reisi değil misiniz? Bu kadar acz içinde misiniz? Ölürsem nereye gömüleceğim? diye korkuyorum. Bir şeyhülislâmı, şu kadar yüz milyonluk bir Müslüman dünyasının şeyhülislâmı ölecek de gavur kabristanına gömülecek, bunun mes'uliyeti, ân, namusu kime aittir? Ne oturuyorsunuz o köşelerde öyleyse?" dedim.