“Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayrı maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir.
Şeffaflık toplumu "aynının cehennemidir"
Olumsuzluk toplumu günümüzde, olumsuzluğun giderek tasfiye edilerek yerine olumluluğun konduğu bir topluma dönüşmektedir. Böylelikle şeffaflık toplumu, kendini öncelikle bir olumluluk toplumu olarak gösterir. Şeyler, her türlü olumsuzluktan arındırıldıklarında, "pürüzsüzleştirildiklerinde, düzleştirildiklerinde", sermayenin, iletişim ve enformasyonun pürüzsüz akıntılarına direnç göstermeksizin katıldıklarında şeffaflaşırlar. Eylemler işlemsel (operasyonel) hale geldiklerinde hesaplanabilir, yönlendirilebilir ve kontrol edilebilir süreçlere tabi olduklarında şeffaflaşırlar. Zaman, elimizin altındaki bir "şimdiler dizisi" kertesine getirildiğinde şeffaflaşır. Böylelikle gelecek de olumlulaştırılarak optimize edilmiş bir şimdi haline gelir. Şeffaf zaman kadere ve olaya yer vermeyen zamandır. Görüntüler, her türlü dramaturjiyi, koreografiyi ve sahnelenişi, her tür yorumbilgisel derinliği ve hatta anlamı yitirerek pornografik hale geldiklerinde şeffaflaşırlar. Pornografi görüntü ile göz arasındaki dolayımsız temastır. Şeyler, tekilliklerini terk edip, sadece fiyatlarıyla ifade edildiklerinde şeffaflaşırlar. Her şeyi her şeyle karşılaştırılabilir (*vergleichbar) kılan para, şeylerin birbirleriyle eş bir ölçüye vurulamazlığının, tekilliğinin her türünü ortadan kaldırır. Şeffaflık toplumu "aynının cehennemidir".
Émile Durkheim
David Émile Durkheim (15 Nisan 1858, Epinal - 15 Kasım 1917, Paris), Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır.
Modern sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Emile Durkheim, sosyolojiyi özellikle bağımsız akademik bir disiplin haline getirmeye çalışmış bu alandaki kürsü sahibi ilk kişidir. Modern sosyolojideki temel perspektiflerden biri olan yapısal işlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur.
Modern sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Emile Durkheim, sosyolojiyi özellikle bağımsız akademik bir disiplin haline getirmeye çalışmış bu alandaki kürsü sahibi ilk kişidir. Modern sosyolojideki temel perspektiflerden biri olan yapısal işlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur.
Anomi
Ekonomik felaketlerde bir çeşit sınıf sarsılması olur ve bu bazı bireyleri birden bire kendilerini o zamana kadar bulundukları mevkiin aşağısında bir duruma getirir. O zaman bu kişiler isteklerinin düzeyini aşağı çekmek, gereksinimlerini sınırlamak, kendilerini daha çok tutmak zorunda kalırlar. Toplumsal etkinliğin meyvelerini yitirmişlerdir. Tinsel eğitimlerinin yeniden kotarılması gerekir. Oysa toplum bir anda onları bu yeni yaşama uyduramaz, o zamana kadar alışmadıkları bir özdenetimi onlara öğretemez. Bunun sonucu olarak da bu insanlar kendilerine dayatılan koşullara uyamazlar, uymaları düşüncesine bile dayanamazlar. İşte zaten boyutları ufalmış bir yaşamdan -daha o yaşamı denemeden- onları koparan acılar bundan doğar.
Fakat bunalımın kaynağı gücün ve servetin birden artışıysa da durum yine aynıdır. O zaman yaşam koşulları değiştiğinden, gereksinimleri düzenleyen basamaklama artık aynı kalamaz, toplumsal kaynaklara göre değişir; çünkü her üretici öbeğine düşecek payı genel olarak o belirlediğinden toplumsal kaynaklarla birlikte kendisi de değişir. Üreticilerin basamaklanması allak bullak olmuştur, öte yandan yeni bir basamaklanma da alelacele yetiştirilemez. İnsanların ve nesnelerin kamu vicdanı tarafından yeniden sınıflandırılması için zaman gerekir. Böylece özgür bırakılmış toplumsal güçler dengelerini yeniden bulmadıkça, her birinin değeri belirsiz kalacaktır. Bunun sonucu olarak da bir süre düzenlenmelerinin yokluğu çekilecektir. Neyin olabilir, neyin olamaz, haklı istek ve umutların hangileri, ölçüyü kaçıranların hangileri olduğu bilinmez durumdadır. Bu nedenle de üzerinde hak iddia edilmeyen hiçbir şey bulunmamaktadır. Bu sarsıntı ne denli sığ bir değişiklik olursa olsun, yurttaşların çeşitli işler arasındaki dağılımına temel olan ilkelere kadar uzanır. Çünkü toplumun çeşitli bölümleri arasındaki ilişkiler zorunlu olarak değiştiğinden, o ilişkileri dışa vuran düşünceler de aynı kalamaz. Krizin özel olarak kayırdığı belli bir sınıf artık durumuna razı olmayacaktır; bu durumun sonucu olarak da o sınıfın başkalarınkini aşan serveti çevresinde ve kendinden aşağıdakilerde her çeşit haset ve kıskanma belirtileri yaratır. Böylece, yönü değişmiş bir kamuoyu tarafından zapt edilmeyen iştahlar artık hangi sınırda duracaklarını bilemezler. Öte yandan, aynı anda o iştahlar öylesine bir coşku içindedirler ki, toplum yaşamındaki canlılık nedeniyle en yeğin durumlarına erişmişlerdir. Refah arttığından istekler coşmuştur. Geleneksel kuralların yetkelerini yitirdiği bir zamanda, kendilerine sunulan olanakların zenginleşmesi onları daha hırslı ve sınır tanımaz hale getirir. Tutkular ve heveslere daha güçlü bir disiplin gerekirken, tersine, daha başıbozuk bir durum oluşur; düzensizlik ve kuralsızlık durumu da bu ortamda artar.
Fakat bu tutkular öylesine artar ki, onları doyurma olanağı kalmaz. Aşırı coşturulmuş hevesler hiçbir zaman elde edilen sonuçla, o sonuç ne olursa olsun, doymaz, hep onları aşar. Çünkü o heveslere sınırı geçmemeleri yolunda bir anımsatmada bulunulmamıştır. Öyle olunca da onları doyuracak hiçbir şey bulunmaz. Bütün o hareketlilik kendi kendini besler ve hiçbir zaman durulmaz. Özellikle, av pe şinde koşmanın, koşuşun verdiği zevkten başka bir zevk -o da elbette zevkse- vermediği gibi, bu hareketlilik bir kez sınırlandı mı, insanın eli boş kalır. Oysa toplumsal düzenlemeler zayıfladığı ve yarışmalar daha ateşli bir hale geldiği için mücadele de daha yırtıcı ve acılı olmaktadır. Durum tüm sınıfları ilgilendirir, çünkü artık yerleşik bir sınıflandırma kalmamıştır. Yani çaba, daha verimsiz olduğu anda, daha büyümektedir. Bu koşullarda yaşama isteği nasıl zayıflamaz?
Hayat; tıpkı bana yaptığı gibi, sizi de, bir mengenede soluğunuz kesilinceye kadar sıktığında, sizi içinden çıkamayacağınız hayal kırıklıklarına uğrattığında ve hiç bir çıkışyolu bulamadığınızda... işte ancak o zaman bu Kitap, biranda elinize geçecek ve sizi bulacaktır. Böylece Bireysel Devrim'iniziçin, bir insanın hayal edebileceği en büyük maceraya hazırolduğunuzu bileceksiniz: Bütünlüğün üzeve yolunu kaybettiğiniz cennetinize yeniden kavuşmak.
Oluş'umuz yaşamımızı yaratır.
“Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayrı maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir.
Şeffaflık toplumu, güven değil kontrol toplumudur
Günümüzde "şeffaflık" sözcüğü hayatın tüm alanlarında kol geziyor- sadece siyasette değil ekonomi alanında da. Demokrasinin, enformasyon özgürlüğünün ve verimliliğin artması bekleniyor şeffaflıkla birlikte. Yeni dogma, şeffaflığın güven yarattığı şeklinde. Burada unutulan nokta ise şeffaflık konusundaki bu ısrarın "güven" kelimesinin anlamının büyük ölçüde hasar görmüş olduğu bir toplumda gerçekleştiği.
Enformasyon elde etmenin günümüzdeki gibi çok kolay olduğu durumda toplum düzeni güvenden kontrole dönüşür. Şeffaflık toplumu, güven değil kontrol toplumudur.
Jane Eyre, Charlotte Brontë'ın 1847'de yayımladığı romandır.
Byung - Chul Han
1959 seul doğumlu, koreli bir filozoftur. başlıca ilgi alanları ahlak, fenomenoloji, estetiktir. bu alanları ilgilendiren toplum, din, kültür ve iletişim olguları hakkında tefekkür eder ve yazar.
1990'lardan beri almanya'da yaşıyor. freiburg'ta ve münih'te felsefe, almanca edebiyat ve katolik teolojisi alanlarında magister diploması aldı. basel'de "heidegger'in kalbi" başlıklı teziyle felsefe doktoru oldu. hâlen berlin'de yaşıyor ve yukarıda da belirtildiği gibi udk berlin'de çalışıyor.
“Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayrı maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir.